Paylaş
Merkez sağdaki partiler tek başlarına iktidara geldiler (AP, ANAP) ama hiçbir zaman muktedir olmadılar, olamadılar. Bu durumu, daha açık ifadesiyle nasıl başbakanlık yaptığını siyaset duayeni Süleyman Demirel şu şekilde özetlemişti: ‘Merhum Menderes’in darağacında asılı hali, başbakanlık ofisimin duvarında her an gözümün önündeydi!’
Bu denli travmatolojik algıyla hangi başbakan ne tür hizmet yapabilir?
Burada bir parantez açmama müsaade edin; Adnan Menderes milletin baş tacı yaptığı bir başbakandı. Tek suçu millete hizmetti ama adına sözde mahkeme denilen aşağılık, pespaye, insan müsveddesi bir gurup tarafından; bebek davası, köpek davası, açtığı yollar için istimlak ettiği yerlerin parasını geç ödemek davası, 1957 seçimlerini erkene alması dolayısıyla kanuna aykırı hareket etmek davası, örtülü ödenek davası, devlet radyosunu siyasi çıkarı için kullanmak davası, Kırşehir’in ilçe yapılması davası, üniversite bastırmak ve halka ateş açtırmak davası gibi ya tamamen mesnetsiz ve iftira veya eften püften meseleler yüzünden bu ülkede başbakan ve iki bakanı idam edildi.
Menderes, idamından 18 ay önce gittiği İngiltere’de bir uçak kazası geçirmiş ve düşen uçaktan sağ olarak kurtulmuştu. Sirkeci Garı’nda on binlerce vatandaş tarafından, büyük tezahüratla karşılanmıştı. Kalabalık arasından bir kişi, bir elinde bıçak diğer elinde oğlan çocuğu olarak ileri atılır, Menderes’in ayaklarına kapanır ve ‘Başbakanım! Emredin oğlumu sizin için kurban edeyim!’ diye yeri göğü inletir.
Kolluk kuvvetleri müdahale eder ve çocuğu, babasından elinden alırlar.
Bu kişi kimdir biliyor musunuz? Üsküdarlı gece bekçisi Kara Kemal’di (Ayson).
Oğlunu Menderes’e kurban etmek isteyen bu kişiye; bu iğrenç, soysuz ve çukur sözde mahkeme Menderes’in cellatlığını yaptırdı. Apar topar İmralı’ya götürülen gece bekçisi olan bu Kara Kemal’e, darağacındaki Menderes’in ayaklarının altındaki tabure çektirildi.
Bizim medeniyetimizin bir ölçüsü var; biz, bize yapılan kötülükleri unuturuz, unutmalıyız ve aynı zamanda biz, başkalarına yaptığımız iyilikleri de unuturuz, unutmalıyız.
Lakin Menderes’in ve dava arkadaşlarının şahıslarına yapılanlar, gerçekte onları seçen milletin kendisine yapılmış olduğu için unutulmaması gerekir. Unutulmasın ve bu aşağılıkların yüzüne her dem haykırılsın ki, bir daha bu denli bir alçaklığa ve soysuzluğa tevessül ve cüret etmesinler, edemesinler!
2 Haziran 1960 Perşembe günkü Milliyet Gazetesi’nin manşetini gelin birlikte okuyalım: ‘Buzhanelerden toplu halde cesetler çıktı’. Bu uydurma haberin spotu ise, aynen şöyleydi: ‘Cesetlerin ekserisinin nümayişlerde (gösteri) öldürülen talebeler olduğu açıklandı’.
Aynı çukur mahkemenin savcısı, Egesel denilen yaratık, bu çeşit yalan haberleri gerekçe göstererek, Menderes’i üniversite talebelerini öldürüp, cesetleri asfaltların altına gömmekle itham edip suçlamıştı.
Neylersiniz ki; bu denli yalan algılarla beslenip büyüyen milyonlarca insan bu toplumda yaşıyor ve attıkları bu alçakça iftiraları başkalarının da kabullenmesini istiyor.
Paylaş