Paylaş
Ramazan, yanmak demektir; ramazan ayına saygı gösterenlerin günahları yanar, yok olur. Günah ve kötülüklerden arınan insan bağışlanır ve böylece Cenab-ı Hakk’a yakın olur.
Bütün ibadetler kula ait iken; Allahü teala orucun kendisine ait olduğunu bildirmiş ve “Onun (orucun) karşılığını ancak ben veririm” buyurmuştur. Onun ne vereceğini ise, insan aklı anlamaktan acizdir.
Nitekim sevgili Peygamberimiz (aleyhisselam) da orucun misilsiz, benzersiz olduğunu ifade etmiş ve ‘Kim faziletine inanarak ve karşılığını Allahü tealadan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır’ buyurmuştur. (Buhari)
Bütün ibadetlerde olduğu gibi, oruçta da niyet çok önemlidir. Kul, niçin oruç tuttuğunun bilincinde olmalıdır. Ancak ve ancak Allah için olmalı ve karşılığı da yalnız O’ndan beklenmelidir.
Hadis-i şerifte; ameller, niyete göre iyi veya kötü olur buyuruldu. Bunun manası, hayırlı iş yapana niyetine göre sevap verilir. Kötü iş yapanların, günah işleyenlerin niyetine bakılmaz. “Efendim ben bunu iyi niyetle yaptım” demesine bakılmaz; mademki günahtır, cezasını çeker. Zira iyi niyetle günah işlenmez.
Yeri gelmişken, niyetin önemini İbn-i Arabi’nin Fütuhat-ı Mekkiyye adlı eserinden aktaralım: “Zengin bir insan türlü iyilikler yapar ve malını Allah’ın rızası uğruna harcar. Yoksul kişi ise; bu zengininki kadar malı olmasını ve onun yaptığını yapabilmeyi temenni eder. Bu iki insan ecir, sevap ve ödülde eşittir. Hatta yoksul, daha çok ecir alır. Zengine ihlaslı olup olmadığı ve malının hesabı sorulur; bu yorucu ve meşakkatli işten sonra ödüle ulaşır. Temenni eden fakir ise, yorulmadan, hesaba çekilmeden; yalnızca bu iyi niyetiyle nimete kavuşur.”
Oruç bir yönüyle cihattır; insanoğlunun en büyük düşmanı kendi nefsidir. Onunla yapılan cihat, düşmana karşı göğüs göğüse yapılan cihattan daha faziletli ve daha büyüktür (cihad-ı ekber).
Müslim’de bildirilen bir hadis-i şerifte; cennette “Reyyan” denilen kapıdan yalnızca oruç tutanların girebileceği ve başkalarının o kapıdan giremeyecekleri bildirilmiştir.
‘Reyyan’, kanmak, doymak demektir. Benzersiz bir ibadetle (oruç) kemale ermiş ve arif olmuşlardır. Bu üstün halleriyle Rab’leri bunlardan, bunlar da Rab’lerinden razı, hoşnut olmuşlardır.
Ramazan ayının diğer bir üstünlüğü, içinde Kadir Gecesi’ni barındırmasındandır. Ki, bu mübarek gece; Kuran-ı Kerim’in ifadesiyle bin aydan daha hayırlıdır. Kıyamete kadar insanlığın kurtuluş reçetesi olan Kuran-ı Kerim, bu kutlu gecede inmeye başlamıştır.
Müslim ve Nesai, Ebu Hureyre (r.a)’den nakledilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (aleyhisselam) şöyle buyurmuştur: “Kim Kadir Gecesi’ni ayakta geçirirse (ibadet ve taatla); kim iman ederek ve Allahü tealadan umarak o geceye ulaşırsa; onun geçmiş ve gelecek günahları bağışlanır; onun günahı, mahcup olamayacak şekilde örtülür...”.
Şu halde bizler de mübarek Ramazan ayını fırsat bilelim ve onun feyiz, bereket ve şefaatine nail olabilmek için; onda her gördüğümüzü Hızır, onun her gecesini Kadir bilerek ibadete yönelelim.
Ramazan ayı, kulluk şuuruna ermenin şahika noktasıdır. İnsanoğlu, oruçlu iken acizliğini anlar ve kulluk bilincine ulaşır. Yumuşar, incelir, merhametle dolup taşar ve aç ve açıkta kalanın halinden anlar. Darda olanların hizmetine koşar ve onlara yardımda yarışır. Bu halini, yalnızca ramazanda değil, hayatı boyunca sürdürür.
Ramazandaki güzel sabrın bir diğer özelliği de asla kalp kırmamaktır. Kendisine kötü söz söylense ve hatta sövülse bile “Ben oruçluyum!” deyip karşılık vermemektir. Kalbimiz kırılsa bile, biz kalp kırmayalım.
Zira bilmeliyiz ki kalp Beytullah’tır yani Allahü tealanın evidir. Rabbimiz; “Ben yerlere göklere sığmam ama mümin kulumun kalbine sığarım” buyuruyor. Hatta kâfirin kalbi bile kırılmaz; onun kalbi kırılmaması için “Sen kâfirsin” bile demeyeceğiz.
Sevgili okuyucularımın Ramazan-ı Şeriflerini kutluyor, hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Paylaş