Paylaş
Hükümetin kabahati de, faizleri indirmek ve bu yolda kararlılık sergilemesi.
Malum, Sayın Erdoğan gelip geçen hiçbir siyasi lidere benzemiyor. Partisinin siyasi geleceğinin aleyhinde de olsa doğru bildiği yoldan şaşmıyor ve asla taviz vermiyor.
Bugüne kadarki siyasetçiler gibi, günü kurtarmanın derdinde olmadı; hep halkını, ülkesini ve halkının geleceğini düşünerek; gerektiğinde en radikal kararları almaktan çekinmedi.
Ondaki çelik irade sayesinde, iç ve dış vesayet odaklarının çanına ot tıkıldı. Mahut odaklar, artık Müslüman mahallesinde salyangoz satamıyorlar.
Faiz konusunda da aynı kararlılığı gösteriyor, ülkesini rantiyecilerin eline bırakmak istemiyor.
Malum, bize sunulan demokrasi, tek kelime ile hastalıklıydı, hem siyasi yönden ve hem de ekonomik açıdan vesayet odaklarının güdümündeydi.
ABD ve İngiltere (2. Büyük Savaş’ın galipleri olarak), siyasi ve ekonomik (para) açıdan dünya düzenini kuran iki ülkedir. Bütün dünya ülkelerine, bu iki ülke şekil verip rol biçmektedir.
Bu iki ülke, dünyanın diğer tüm ülkelerinin tarlalarını sürerler; İngiltere alttan ve sinsice, ABD ise önüne geldiği şekliyle, açık-gizli bakmaksızın vahşice sömürür.
Her iki ülke de, dünyanın mutlak sahibi olarak kendilerini görürler. Bu yüzden olsa gerektir ki İngiltere kraliçesinin pasaportu yoktur; buna tenezzül etmez!
Bize bahşettikleri demokrasi ve NATO üyeliği, vesayetle illetlidir. Bundan dolayıdır ki, Türkiye’yi hiçbir zaman bağımsız ve eşit ortak olarak görmezler.
Türkiye, siyasi veya ekonomik olarak ne zaman kendi çıkarlarını düşünüp hamle yapmak istediyse bunların hışmına uğradı, zulümlerine maruz kaldı.
Darbe üzerine darbeler yapılıp Türkiye istenilen hizaya sokuldu, siyaseti tüketilip ekonomisi perişan edildi.
Kurtarıcı olarak hep IMF reçeteleri sunuldu. İçimizdeki işbirlikçiler de bu reçetelere dört elle sarıldı. Oysa sunulan reçetelerin hepsi de bataklıktı. Aldıkça battık, battıkça aldık, battıkça battık.
Üstelik sadece borç para almadık. Emir de alarak devlet ve millet hayatımızda uydu olduğumuzu kabul ve ilan ettik.
Sayın Erdoğan’ın işaret ettiği gibi: “Yıllarca dünya ortalamalarının çok üzerinde oranlarla borçlanan, borçlanmak zorunda bırakılan bir ülke olduk. Türkiye’nin yaklaşık 200 yıldır başlattığı her kalkınma hamlesinin önünün darbeyle, vesayetle, krizle kesilerek; IMF, Dünya Bankası ve mandacı iktisatçılarımız tarafından aksi istikamette yönlendirilmeye çalışıldığı gerçeği işte budur.”
O gerçeğin daha açık izahı ise; ne oldurdular, ne öldürdüler, sadece süründürdüler!
Hem de alçak sürünmeyle süründürdüler.
Bu saatten sonra Sayın Erdoğan’a, ülkesi için yapılmak istenen: Türkiye’yi kur-faiz-borç sarmalına yeniden mahkûm etmek, Erdoğan’ın burnunu sürtmek ve onu, tıpkı eski liderler gibi emir alır hale getirmektir.
Önce siyasi vesayeti kıran Sayın Erdoğan, şimdi sıra ekonomik vesayete geldi diyerek; inandığı dava uğruna, her zaman olduğu gibi yalnızca elini değil gövdesini de taşın altına koydu.
Faizi indirip yatırımın, üretimin ve istihdamın önünü açacağını ilan etti.
Milletin emanetine sahip çıktı, halkını ve ülkesini rantiyecilere kurban etmeyeceğini açıkladı.
Her zamanki gibi zoru seçti.
Çünkü o, milletiyle birlikte her zorluğu aştığını gördü, bunu da aşacağına inanıyor.
Yeter ki millet arkasında dursun.
Paylaş