Paylaş
Şu veya bu siyasi parti iktidara geldi diye, başında ‘milli’ ifadesi yer alan kurumların siyasetleri değişmemelidir. Siyasi partiler ve bunların iktidarları, ‘milli’ konuların geliştirilmesinde ve daha iyi yapılmasında yarış halinde olmalıdırlar.
İşte, milli savunma konusu da başlıca bu kabildendir.
1952 yılından beri savunmamızı emanet ettiğimiz NATO’nun başımıza hangi gaileleri açtığı malumdur.
NATO’ya güvenmemiz yüzünden savunma sanayimizi kurup geliştiremedik. Oysa en sıkışık, en muhtaç olduğumuz anda NATO bizi yalnız bıraktı, bize silah ambargosu uyguladı ve hatta karşımıza dikildi.
Dün Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra yaşadıklarımızı, bugün, sınır güvenliğimiz için Suriye’de yaptığımız harekâtlardan sonra aynen yaşıyoruz. Müttefik bildiğimiz NATO üyesi AB ülkeleri, Türkiye’ye karşı ambargo yarışına girdiler.
Malum, dün olduğu gibi bugün de iş başa düştü ve kendi göbeğimizi kendimiz kestik, kesmeye devam edeceğiz.
Acaba, savunma sanayimizi yerli ve milli yapmadan bu başarıları elde edebilir miydik?
Açık konuşalım, bir adım bile atamazdık, attırmazlardı. Çünkü Kıbrıs Barış Harekâtı’nda, Mehmetçiğin elindeki M-1 piyade tüfeğini bile NATO menşeli olduğu için ‘Kullanamazsınız!’ dediler.
Tüm bu askeri harekâtlarda İHA ve SİHA’ların ne denli hayati rol üstlendiği bilinmektedir. İHA ve SİHA’lar sayesinde düşman burnunu çıkardığı anda görülüyor ve anında imha ediliyor.
Oysa düne kadar, yalnızca İHA’ları ABD’den (sadece birkaç tane) alıyor, bakım ve onarımlarını da İsrail’e yaptırabiliyorduk. Yazılımları yani kontrolleri onlara aitti, bu yetmemiş gibi, ellerimiz böğrümüzde, İsrail’den tamir edilecek İHA’ları bekleyip duruyorduk.
Ne yenileri ABD’den, ne de onarımı yapılmışları İsrail’den geliyordu.
Türkiye, bulunduğu coğrafya itibarıyla güçlü olmak zorundaydı. Burnunun dibindeki ülkelerde yangınlar çıkarılıyor ve bu yangınlar Türkiye’ye sıçratılıyordu.
Bu ülkelerde barındırılan terör örgütleri, NATO’daki dost ve müttefiklerimiz(!) tarafından silahlandırılıp üzerimize saldırtılıyordu.
Türkiye, onca iyi niyetiyle başlattığı ‘Çözüm Süreci’nde, yine mahut dost ve müttefikleri yüzünden bir sonuç elde edemedi.
İçeriden darbe üstüne darbelere maruz bırakıldı, dışarıdan tüm cepheleriyle (Irak, Suriye, Doğu Akdeniz...) kuşatıldı.
Türkiye, kendi yerli savunma sanayisi için adeta yırtınırken, ana muhalefetin başı kalkıyor ve Meclis kürsüsünden şu lafı edebiliyor: “Erdoğan ailesi, savunma sanayisini ele geçirmeye çalışıyor”.
Erdoğan ailesi dediği, İHA, SİHA ve TİHA’ları üretip ülkemize kazandıran damadı Selçuk Bayraktar’ı kastediyor.
O halde gelin bu ilginç hikâyeyi, bu evlilikte ve bu araçların üretiminde, çorbada tuzu olan birisi olarak benden dinleyin! (Cumartesi günkü makalemde)
Paylaş