Paylaş
Dikkat ettiyseniz, artık hiçbir şey eskisi gibi değil. İnsanoğlu kendi elleriyle dünyayı çığırından çıkardı ve hayatı kendine ve dünyanın diğer sakinlerine zehir etti.
İşin tuhafı; eskiden insanlar başlarına gelen musibetlerden (ölüm gibi) ibret alır ve kendilerine çeki düzen verirlerdi. Şimdiki cenazelerden ibret almak şöyle dursun, insanlar kahvedeymiş gibi siyaset veya futbol muhabbetiyle vakit geçiriyorlar.
Ülkemiz, on vilayetimizi vuran, asrın felaketini (Kahramanmaraş merkezli iki büyük deprem) yaşadı. Yüz binlerce insanımız hayatlarını konteyner kentlerde sürdürmeye çalışıyor.
Elbirliğiyle yaralarımızı sarmaya çalışırken; can derdinde çırpınan insanlarımıza yaptıkları üç kuruşluk yardımları başa kakanlar, zehir zıkkım olsun diye beddua edenler oldu.
Partileri için istedikleri oyu alamadıklarından, kabahati kendilerinde arayacaklarına millete hakaret ederek cibilliyetlerini sergiliyorlar.
Milletten, milletin değerlerinden kopuk olan bu zihniyet, millet can derdinde iken, nefislerinin pis emellerinin peşinden koşacak kadar alçalabiliyor.
Tüm bu bela ve musibetler, sahip olduğumuz nimetlere şükretmek yerine nankörlük ettiğimiz için başımıza geliyor. Cenabıhakk’ın kesin ölçüsü var: “Nimetlerime şükrederseniz onları arttırırım. Nankörlük ederseniz de onları ellerinizden alır ve şiddetli azaba uğratırım.”
Nimetin kıymetini bilmek, onu Allah’tan bilmek, ‘o’na teşekkür etmek ve verilen nimetleri ‘o’nun emrettiği yerde kullanmaktır.
Herkes sahip olduğu nimetlere bakarak muhasebesini yapabilir. İnsanoğlu, sadece sağlık nimetinin, Müslümanınsa yalnızca iman nimetinin şükrünü eda edebilir mi?
Boğazından ameliyat olan bir arkadaşım, doktorun, bir sinire dokunması sonucu yutkunma özelliğini kaybetmişti. Midesini hortum saldılar, o şekilde beslenebiliyordu. O, bana derdi: ‘Her şeyi bir kenara bırakalım, acaba yalnızca şu yutkunmak nimetinin şükrünü eda edebilir miyiz?”
Çoğumuz, böyle bir nimete sahip olduğumuzdan bile bihaberiz.
Bundan dolayıdır ki, İmam-ı Rabbani Hazretleri, Mektubat’ında şu Farisi beyte sıklıkla yer verir:
‘Vücudumun her kılı, dile gelse de, şükredemem nimetlerinin hiçbirine.’
Meşhur Şirazlı Sadi’nin dediği gibi; yalnızca, her nefeste bile iki nimet vardır. Hem nefesi alışta ve hem de verişte, bize hayat bahşedilir. Sadece nefes şükrünün edasını yapmaya çalışsak, her nefeste iki kez şükran duygusunu ifade etmemiz gerekir.
Biz ise bunun farkında bile değiliz, ne acı!
Paylaş