Paylaş
Milletlerin de kökleri (tarihi), gövdesi ve dalları (kurduğu devlet veya devletleriyle, bunların oluşturduğu medeniyeti), meyveleri (yarınlarını oluşturacak yeni nesilleri) vardır.
Milletler de tıpkı ağaçları gibi, köksüz, gövdesiz, dalsız ve meyvesiz yaşayamazlar.
Bunlar her ne kadar birbirinin tamamlayıcısı iseler de, asıl olan köktür.
Kök anadır, tarihtir, kültürdür, geleceğin muştusudur.
Ağacın dalları ve hatta gövdesi kesilebilir. Kökü sağlam oldukça, yeniden filiz verir, süzülür, boy atar; enli, boylu, devasa bir ağaç oluverir.
Kökü çıkarılırsa, büsbütün kurur veya köküne zehir dökülürse çürür ve bir daha asla sürgün vermez. Tarih sahnesinden silinir gider.
Gövdeye hasar vermek, dalları kesmek, ağaca zarar verse de, bunların telafisi zamanla mümkün olur.
Milletler (devletler) savaşlarda yenilse ve kırılsa bile, varlıklarını sürdürürler.
Nitekim İnebahtı Deniz Savaşı’ndan sonra Sokullu Mehmet Paşa’nın söylediği söz, bu tezimizi kuvvetlendirmektedir: ‘Siz, bizim donanmamızı yakmakla sakalımızı kestiniz, biz ise, Kıbrıs’ı almakla sizin kolunuzu kestik. Kesilen kol yerine gelmez fakat tıraş edilen sakal, eskisinden daha gür çıkar.’
Kök sağlamsa endişeye mahal yoktur. Zira milleti meydana getiren unsurlar kökten doğmaktadır. Bunlar da; dil birliği, din birliği, kültür birliği, tarih birliği, vatan birliği, ahlak birliği ve örf ve adet birliğinden oluşur.
Bu değerler uzun zamanlar içerisinde meydana gelir ve yüzyıllar boyunca milletleri yaşatır.
Son üç yüz yıldır, düşmanın hedefinde bizim köklerimiz var; gövdeyle, dallarla yapamadıklarını, köklerimizle yapıp işi bitirmek istiyorlar.
Bizi biz yapan unsurlara bakın, bunlardan hangisiyle oynamadılar ki?
Dilimiz de, dinimiz de, kültürümüz de, tarihimiz de, vatanımız da, ahlakımız da, örf ve adetlerimiz de; üç yüz yıldır hedef tahtasına konulmuş ve bunlara batarya ile ateş edilmektedir.
Pundunu bulsalar, kökümüze zehir akıtacaklar.
Geçen asrın başlarında bunu denediler. Hep birden üzerimize çullanıp imparatorluğumuzu paramparça ettiler.
Bizi Haymana Ovası’na hapsedip bitirmek istediler.
Atatürk önderliğindeki Türk’ün azim ve kararlılığı (kurtuluş şahlanışı) buna müsaade etmedi ve biz, Osmanlı’nın külleri (kökleri) üzerinden yeniden yeşerdik, filizlendik, boy attık ve devasa bir ağaç olduk.
Yüz yıl sonra bugün, aynı oyun; bu kez içinde tüm kahpelikleri barındırarak yeniden sahnelenmek isteniyor.
O zaman karşımızdaki düşmanla boğuşmuştuk; bugünse, hem içimizdeki ve hem de dost ve müttefikimiz olan ülkelerle boğuşmak zorundayız.
Önce içeriden ve dışarıdan, taşeron olarak kullandıkları terör örgütlerini (PKK, YPG, PYD, FETÖ, DEAŞ vb.) üzerimize saldılar.
Gelinen noktada; geç de olsa, sakalımızı kestiklerini onlar da anladılar.
Zira eskisinden daha gür bir sakalla karşılarındayız ve üstelik hemen hepsinin kol ve kanatları kırık!
Ne yaparlarsa yapsınlar; 21. yüzyıl, Türk asrı olacaktır.
Paylaş