Paylaş
Kılıçdaroğlu da, özellikle iktidar cenahındaki muhataplarına baktığında, onların aynasında kendisini görüyor ve sürekli içindeki ufuneti kusuyor.
Bu yüzden; onların, insanların haklarını gasp ettiklerini, hak etmeyen kişileri öğretmen olarak atadıklarını diline doluyor.
Bununla da yetinse iyi. İster gibi yaptığı randevunun cevabını beklemeden, emrivaki yapıp Milli Eğitim Bakanlığı’nın kapısına dayanıyor. Resmen baskın yapmak istiyor.
Orası ve diğer tüm devlet kurumları, yolgeçen hanı olmadığı için (ama o öyle sanıyor), içeri alınmıyor.
Herkesin rahatlıkla ve hiçbir zorlukla karşılaşmadan girebildiği kapıdan, ana muhalefetin başı giremiyor. Yol ve yordam bilemediği için mi giremiyor? Yoksa biliyor da, inadına mı bu rezaleti işliyor?
CHP Lideri’nin bu eşkıya tavrı karşısında Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, insanlığını takınarak, devlet adamlığı ciddiyetiyle: ‘Bakanlığımızın kapıları herkese açık. Kamuoyunu yanlış yönlendirerek maksadını aşan, emrivaki şeklinde yapılacak görüşme talebini karşılamamız beklenmesin’ diyerek, ilgiliye haddini bildiriyor.
İnsanların haklarını gasp etmek ve kendi yandaşlarını devlet dairelerine doldurmak, CHP’nin genlerinde var. Var ki, şimdilerde devlete eleman alanlara da aynı gözle bakıyor. Muhatabını, kendisi gibi zannediyor.
Nitekim vaktiyle, CHP’li Adalet Bakanları M. Moğultay ile S. Oktay: ‘Ne yani, MHP’lileri mi atayacaktık?’ diyerek, kendi yandaşı olan binlerce hâkim ve savcının atamasını yapmakla övünüyordu.
Yeni nesiller bilmezler; demokrasi tarihimiz boyunca yapılan tüm darbelerde, iktidardaki sağ partiler alaşağı edilmiş ve CHP’liler iktidara taşınmıştır. Asker olsun sivil olsun tüm bürokrasi, CHP’ye payanda görevi ifa etmiştir.
CHP’liler, bu şekilde gasp ettikleri makamlarda; kendilerinden olmayan bürokratları (müdüründen yardımcı hizmetlisine kadar) hallaç pamuğu gibi savurmuş ve tüm kadrolara kendi yandaşlarını doldurmuştur.
CHP’nin gasp yoluyla geldiği bakanlık devir teslim törenlerinde bile tüm dünyaya rezil rüsva oluyorduk. İşgalci sözde bakanlar, bir güruh eşliğinde bakanlığı basıyor ve bakan dahil, onlarca yılın devlet bürokratları kollarından tutulduğu gibi kapı dışarı ediliyordu.
Bütün bu kepazelikleri yeni nesiller nereden bilsin? Anlatsanız bile havsalaları almaz, böyle şey olmaz derler.
Kılıçdaroğlu’na da bu baskın tutkusu, işte böyle bir CHP’nin genlerinden tevarüs etti. Yani aslına çekti.
CHP’nin tek başına iktidar olduğu (zaten tek parti vardı) yıllarda da köyler jandarmayla basılır; meteliğe kurşun sıkan zavallı köylüler, küçük ve büyükbaş hayvanlarını ormanlara kaçırırlardı. Zira görülürlerse her bir hayvan başına vergi tahakkuk ettirilecekti.
Köylüde kuruş para yok, bir inek, ya da birkaç koyunuyla zaten kıt kanaat geçiniyor; üstte başta yok, aç biilaç köylü parayı bulup veremiyor. Yakalanan hayvanlar gasp ediliyor, meydanlarda kelepçeye vurulup güneşin altında aç ve susuz bırakılıyor. Suçu sadece bir tek ineğe sahip olmak olan beş parasız köylü de, o hayvanın vergisini veremediği için taş ocaklarında veya yol inşaatlarında mecburi çalışmaya tabi tutuluyor.
Ya da hapsi boyluyor.
Zira eşkıyanın gece ne yapacağı belli olmayacağı gibi, CHP’nin iktidarının da ne yapacağı belli olmaz!
Kısaca dememiz o ki sevgili okuyucularım, CHP’nin halkçılığı, gerçekte gaspçılığın ta kendisidir.
Dolayısıyla Kılıçdaroğlu, bu baskınla kendisine yakışanı yapmıştır.
Paylaş