Paylaş
Ayol! Siz hangi demokrasiden bahsediyorsunuz? Bir ülkenin fiilen savaştığı terör örgütüyle iş tutmak, bu yüzden işten çıkarılanları tekrar işe almak (bu meyanda işe alınan şehit yakınlarını işten çıkarmak), teröristlerin cenazelerine gitmek, onların isimlerini cadde, sokak ve parklara vermek, sözde ‘eşbaşkanlık’ uygulamasıyla yönetimi kendilerine benzetmek (akılları sıra merkezi yönetimden bağımsız ve bağlantısız, özgün yönetim oluşturuyorlar), terör örgünün marşında saygı duruşunda bulunmak, belediye imkânlarını dağa militan hazırlamakta kullanmak...
Bütün bu kepazelikleri bu devletten aldığınız maaş ve bu devletin size sağladığı makamla yapacaksınız. Bu devlet de durup sizi uzaktan seyredecek öyle mi?
Utanmadan sıkılmadan dün de aynını yapmıştınız. Şehit kanıyla yoğurulmuş o mübarek beldeleri; ‘tünel şehir’ ve ‘hendek-çukur şehir’ haline getirmiştiniz. Devlet müdahale edince de halkı ayaklanmaya çağırmış ve onlarca vatandaşın ölümüne sebep olmuştunuz.
Devlet yumuşak durdukça, merhametle yaklaştıkça siz onu, uysal koyun zannettiniz!
Yahu! Bu devlet ne sokakta bulunan bir çadır devletidir ve ne de sizin zannettiğiniz gibi yolgeçen hanıdır. Öyle destursuz, kafanıza göre takılamazsınız. Bu devletin kurallarına, kanunlarına ve Anayasa’sına siz de diğerleri gibi uymak zorundasınız.
Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde siyasi partiler ve onların seçilmişleri (belediye başkanları, milletvekilleri, belediye meclis üyeleri) herhangi bir terör örgütü ile iç içe olamaz, onların meddahlığını yapamaz, bilakis onlarla arasına mesafe koyar, koymak zorundadır.
Aksi halde görevi, makamı, rütbesi ne olursa olsun, kulağından tuttukları gibi atıverirler. Ve bu yaptıklarının hesapları da kendilerinden sorulur. Efendim, yapılan kanuniymiş de ahlaki değilmiş.
Terörün olduğu yerde hangi ahlaki değerden bahsedilebilir? Terör olduğunu nereden biliyormuşuz, mahkeme kararı mı varmış. Devletin eli armut mu topluyor, bu istihbarat raporları neyi haykırıyor? Zaten kanunsuzlukların çoğunu gözlerimizin içine baka baka yapıyorlar. Bu sorunun cevabı, devletin dünkü hoşgörüsü karşısında sergilenen çukur siyasetidir. Bunu mu istiyorsunuz?
Sizin seçilmişliğiniz, layüsel (sorumlu tutulamaz) olmanızı gerekli kılmaz. Üstelik bu ülkenin kanunlarını bilerek seçiliyorsunuz ve hatta seçildikten sonra da bu kanunlara uyacağınıza dair yemin ediyorsunuz.
İşlediğiniz haltlar karşısında kanunlar uygulandığında da ‘Faşist devletin antidemokratik uygulaması’ diye bağıracaksınız.
Bakınız dünyada hiçbir demokrasi, varlığına kasteden oluşumlara imkân vermez, veremez. Verdiği takdirde, millete ihanet etmiş olur, tıpkı sizin, milletin verdiği helal oylara ihanet ettiğiniz gibi.
Devletin verdiği imkânları, devletin aleyhinde kullanmaya kalkışırsanız, bu, bütün rejimlerde olduğu gibi demokraside de suçtur.
Adı, sanı, rejimi, sistemi ne olursa olsun, her devlet, bunun hesabını sorar ve bedelini mutlaka ödetir.
Buyurun, Türk mahkemeleri burada, hukuka başvurun.
Bunlara güvenmiyorsanız AİHM’ye başvurun!
Bu arada, Tayyip Erdoğan düşmanlığı muhalefetin (CHP-İP) aklını örtmesin. Seçimlerde işbirliği yaptıkları HDP’nin gerçek yüzünü görüp devletin (hükümetin değil!) ve milletin yanında yer alsınlar.
Bindikleri dalı kesmesinler!
Aksi halde bunun hesabını millete veremezler.
Paylaş