Paylaş
Geçenlerde lise çağındaki bir gencin mukaddes kitabımız olan Kuran-ı Kerim’e tekme attığı ve bununla övündüğü; yetmedi bu iğrenç görüntüleri sosyal medyada paylaştığı görüldü.
Halbuki o kişinin büyük büyük büyük... Dedesi (Osman Bey), Kuran-ı Kerim’in bulunduğu odada uzanıp yatmadığı ve o mukaddes kitaba hürmet için sabaha kadar kıyamda (ayakta) durduğu (namaz kıldığı) için, Allahü teala da onun neslini ve milletini, kıyamda durduğu müddete kıyasla (her saatine bir asır - 6 saate 6 asır) altı yüz sene payidar kılmıştır.
Biz Türkler olarak ceddimizden aldığımız ilim, irfan ve terbiye ile yeryüzünün en temiz, en saf ve en samimi Müslümanlarıyız. Bugün Harem-i Şerif’e ya da Medine’deki Mescid-i Nebevi’ye gidin, oralardaki Müslümanların Kuran-ı Kerim’e gerekli hürmeti göstermediklerini görürsünüz.
Kimileri mukaddes kitabımızı belden aşağıda tutar, kimileri yere koyar, kimileri ise yastık yapıp başının altına kor, öylece uyur.
Türk milletinin bu denli hürmetkârlığından dolayı da Allahü teala, bu necip milleti yeryüzünün varisi kıldı ve din olarak seçtiği İslamiyet’in bayraktarı yaptı.
‘İki günü eşit olan aldanmıştır, ziyan etmiştir’ diyen yani duraklamayı bile yasaklayan ve devamlı ileri gitmeyi emreden bir dini, ilerlemeye, kalkınmaya manidir diye bize yutturdular. Biz de bu zokayı yuttuğumuz günden beri (son iki asır) dine bigâne (kayıtsız) kaldık ve hatta dine düşmanlık ettik.
Sistemli bir şekilde dinin ve din adamlarının üzerine gittik; onları kötüledik, tahkir ettik, aşağıladık. Büyücüleri, ırz düşmanlarını, gaspçıları, iğrenç ve vahşi tipleri din adamı olarak sunduk. (Eski Türk filmlerine bakın; ne demek istediğimizi görürsünüz!)
İmamın keçisi çalındığında, ‘İmam keçi çaldı’ diye haber yaptık.
Din eğitiminin yasak olduğu dönemde durum böyleydi. 1950 yılından itibaren kısmi din hürriyeti sağlandı lakin bu sefer de meydan boş bırakıldı ve din, çığırından çıkarıldı.
Önüne gelen din yorumcusu olarak karşımıza çıktı. Her kafaya göre bir din üretildi; kimin kafası hangisine uyuyorsa ona inandı, uymuyorsa reddetti.
Allahü tealanın Muhammed aleyhisselama indirdiği İslamiyet unutuldu veya ona itibar edilmez oldu. O din ki bizlere Ashab-ı kiram, tabiin ve onları takip eden kutlu nesiller vasıtasıyla gelmiştir. Böylece mezhepler oluşmuş ve hak olan kriterler, ölçüler, kıstaslar, Ehl-i sünnet ve ve-l cemaat adı altında toplanmıştır.
Malum ilimler ikiye ayrılır; akli ilimler, nakli ilimler. Akli ilimler menşeinden günümüze gelinceye kadar gelişme kat eder; nakli ilimler ise, günümüzden menşeine (çıkış noktası) gidinceye kadar sıhhat ve doğruluk kazanır, billurlaşır.
Kuran-ı Kerim bizzat Hz. Muhammed’e indirilmiş, o da mübarek hadisleriyle onu açıklamıştır. Ve asıl olan onun açıklamalarıdır. Zira Kuran-ı Kerim’i, nakil bilgilerini dikkate almadan kendi anlayışına göre açıklayan küfürdedir diye buyurulmuştur. Böylesi kişiler Allah’ın bildirdiği hakkı ve gerçeği örtmüş ve kendi kafalarına göre bir din uydurmuşlardır.
İşte böylelerinin uydurdukları dine bakıp da insanlar deist ya da ateist oluyorlar.
Şu halde yapılması gereken dinin hakikatinin (nakille geldiği gibi, arı ve tertemiz) olduğu gibi, ehil kişiler vasıtasıyla nesillere aktarılmasıdır.
Bu mühim görevde hepimiz suçluyuz; ebeveynler, öğretmenler, hükümetler, Diyanet, ilahiyat fakülteleri ve cemaat adı altında faaliyet gösteren bir kısım oluşumlar.
Kibir budalası bir kısım nasipsizler; gırtlaklarına kadar battıkları haramzede halleriyle, beyninin her zerresi bir güneş olan İmam-ı Azam’ı (Numan bin Sabit) beğenmezler; utanmadan ona dil uzatırlar.
O İmam-ı Azam ki içtihatlarıyla cihanı aydınlattı, bunlarsa, zift dolu beyinleriyle yanmakta olan ve ışık saçan kandillere katran döktüler ve dökmeye devam ediyorlar.
Binlerce İslam âlimini ve onların milyonlarca kitaplarını unutturup FETÖ’cülüğü din diye benimsettiler.
Ardından da utanmadan, yeni nesiller deist ve ateist oluyor diye yakınıyorlar.
Eserinizle övüneceğinize neden yakınıyorsunuz ki?
Paylaş