Paylaş
Bakınız; Almanya’da 16 yıldır iktidarı elinde bulunduran CDU’nun lideri, ilk seçim yenilgisiyle görevini bıraktı. Bizimkiler, siyaseti güreşle karıştırmış olacaklar ki yenilen pehlivan güreşe doymaz aymazlığıyla, görevlerini sürdürmeyi maharet bilirler.
Batı’daki siyasiler, şahsiyetleriyle işgal etmekte oldukları koltuklara şeref verirler; bizdekiler ise, şerefi, işgal ettikleri koltuklardan beklerler. Tılsım, Batı’da kişilerde iken, bizde koltuklardadır.
Bu yüzden olsa gerektir ki bizde o koltuğa oturan yapışıyor ve bir daha asla kopamıyor!
Ve yine bu yüzden olsa gerektir ki bizdeki muhalefetin iktidara alternatif olma, olabilme diye bir niyeti ve derdi, tasası yoktur. Olmamıştır da.
Zira kendileri, vaktiyle oluşturdukları bürokratik oligarşiyle her daim iktidardadırlar; bundan dolayıdır ki, sandıktan (milletten) gelecek iktidara pek itibar etmezler.
Çok sıkıştıklarında anti demokratik yollarla (darbe) iktidara gelmek, eskiden beri hünerleridir.
Hayal âleminde yaşarlar ve asla reel politiği görmezler. Mevcut durumu içlerine sindirmezler ve ona göre bir siyaset tarzı benimsemezler. Böyle olmasaydı, sürekli hayallerin peşinde koşmaz, kendilerine umut bağlayan milyonlarca insanı mahut hayallerin peşinde sürüklemezlerdi.
Millet, 70 küsur yıllık sözde parlamenter sistem deneyimiyle (gerçekte vesayetin envaiçeşidiyle) Hanya’yı Konya’yı gördü! On yıllar boyunca, millete liderlik yapan siyasi parti genel başkanları da (S. Demirel, T. Özal, N. Erbakan) aynı vahim tabloyu gördü ve yegâne kurtuluşun Başkanlık Sistemi’nde olduğunu dillendirdiler.
Lakin bunlardan hiçbirisi, arzulanan kurtuluş reçetesini kuvveden fiile çıkartamadı.
Bizdeki ucube parlamenter sistemi en güzel şekilde Süleyman Demirel özetlemişti: ‘Selden kütük kapmak!’ Ve bütün bunların sonucunda, maddede ve manada burnundan soluyan bir millet.
Sayın Erdoğan ile Sayın Bahçeli bu makûs talihi yenerek milletin sırtındaki deli gömleğini yırttı ve Başkanlık Sistemi’nin önünü açtılar. Millet de oylarıyla (referandum) yeni sistemi benimsedi.
Sayın Erdoğan milleti, milletinin geleceğini düşünmeseydi yalnızca kendisini ve partisini düşünseydi, parlamenter sistemde ısrar eder ve böylece sittin sene iktidarda kalırdı. Zira yüzde 35’le elde edebileceği iktidarı, yüzde 50 artı 1’e çıkartarak zoru seçti.
Sayın Erdoğan’ın bu özverili halini görmeyen ya da kasıtlı olarak görmek istemeyenler, onu diktatörlükle itham ediyorlar. Belli ki eskiye, eskinin karanlık dehlizlerine özlem duyuyorlar. Ülkede iş ve aş üretilmesin, huzur olmasın, işler sürüncemede kalsın, karar verici bir merci olmasın istiyorlar.
Başbakanlar ‘selden kütük kapmak’ yarışına girsin istiyorlar.
Depremlerde millet, enkazın altında kalsın ve Ankara’daki sözde yetkililer deprem alanlarına ulaşmak şöyle dursun, ancak 48 saat sonra olay mahallinden haber alabilsinler. Yıkılan evler, ya hiç yapılmasın veya onlarca yıl sonra ancak yapılabilsin.
Terörle, sözde mücadele edilsin, teröristler yerine dağlar-taşlar bombalanarak geri dönülsün. İHA’lar için İsrail’in kapısında beklenilsin!
Koskoca Türkiye’de yalnızca bir tünel (Bolu Dağı Tüneli) 16 senede bitirilemesin ve patates deposu olarak terk edilsin.
Hükümetler, ancak koalisyonlar şeklinde kurulabilsin ve ömürleri bir buçuk yılla sınırlı olsun. Bir buçuk yıllık koalisyon hükümetlerinin de tek icraatları, devlet bankalarını paylaşmak ve içlerini yandaşlarına peşkeş çekmek olsun.
Böylece; Türkiye her daim duvara toslasın ve IMF’ye avuç açmak zorunda kalsın.
82 milyonluk ülke, kemerleri sıksın, tüm enerjisini faize çalışarak tüketsin.
Yetti artık; yağma yok!
Paylaş