Paylaş
Diyanet’in bu açıklamasını, ismi lazım olmayan bir gazete manşetine taşıyarak, üstbaşlık ve anabaşlıkta şu ifadelere yer verdi: (‘Fiyatları tayin eden Allah’tır’ fetvasıyla sorumlulukları sakladı; DİYANET’in işi AKP’Yİ AKLAMAK)
Bu hadis-i şeriften böyle bir mana çıkarabilmek için, insanın ya dinle imanla bir alakasının olmaması ya da son derece art niyetli, habis bir ruha sahip olmak lazım.
İnanan bir insan için her şeyi yaratan ve her an varlıkta durdurup yok olmaktan koruyan Allahü Teâlâ’dır. Allahü Teâlâ’nın yegâne yaratıcı olması, kulları sorumluluktan kurtarmaz. Zira cenab-ı Hak, kula irade-i cüziye vermiş; kul kendi seçim ve tercihiyle, bir işin yapılmasını veya yapılmamasını ister, Allah da yaratır.
Mesela başka hadis-i şeriflerde; ‘Emirleriniz amellerinizdir’ ve ‘Nasıl iseniz (neye layıksanız) öyle idare edilirsiniz.’ Unutmamak gerekir ki, Allahü Teâlâ kullarına zulmetmez; peki, bunca zulümleri niye yaratıyor? Elbette kulları istediği için yaratıyor.
Kulların fiilinde bir zorlama yoktur, kendi hür seçimleriyle hayrı veya şerri istiyorlar, Allah da onların istekleri doğrultusunda yaratıyor. Dolayısıyla kul, hür iradesiyle ortaya koyduğu isteğinden ve fiilinden sorumludur.
Evrende cereyan eden her şey cenabı Hakkın külli iradesi ve yaratmasıyla oluyor. Bundan dolayıdır ki, yaratmak yalnızca Allah’a mahsustur.
Kullar fiillerinden sorumludurlar; zira akılları ve fiilleri isteyecek hür iradeleri ve onları eyleme döndürecek güçleri vardır.
Allahü Teâlâ İbrahim Suresi’nde mealen şöyle buyurur: “... Nimetlerime şükrederseniz onları elbette artırırım; nankörlük ederseniz, şüphesiz azabım çok şiddetlidir.” Şu halde; inanan insan için, sahip olduğu nimetleri artırmak kendi elindedir. Onları, Allahü Teâlâ’nın isteği istikametinde kullanırsa onlar ziyadeleşir, artar.
Nankörlük edilirse yani küfran-ı nimet bilinirse; eldeki nimetler Allah’a isyanda, ‘O’nun istemediği yerlerde kullanılırsa; nimetin elden gideceğini (dünyada da gidebilir, ahirette de karşılığını ceza olarak görebilir) ve şiddetle azaba uğranılacağını bildiriyor.
Şimdi burada, nimet elden gitti diye (Bunu Allah yarattı diye) Allahü Teâlâ suçlanabilir mi?
Tıpkı bunun gibi; piyasalardaki darlık ve bolluğu, kulların amelleri (alınan ve uygulanan ekonomik kararlar) tayin ediyor; Allahü Teâlâ da bunları yaratıyor. Dolayısıyla bunlara sebep olan kullar, bu yaptıklarından ve sebep olduklarından elbette sorumludur.
Nitekim zekât, malı eksiltmez artırır; bereketli kılar.
Ama bunu matematiğe sorarsanız eksiltir der. İşte burada iman devreye giriyor; zekât malı temizler ve artırır diyor. İnananla inanmayanın farkı buradan geliyor.
İnanmadıkları halde, dini değerleri ve açıklamaları; kör nefislerine ve sözde siyasetlerine alet edip içlerindeki ufunetlerini kusanlara yazıklar olsun.
Bilinmelidir ki, onların, bu çirkin ve iğrenç amellerini isteyenler kendileri, yaratan ise yine Allahü Teâlâ’dır.
Ama sorumlusu kendileridir.
Paylaş