Paylaş
Önce Türkiye’deki cemaat olgusuna bakalım. Bunlar nedir? Kuruluşları itibarıyla neden yeraltında gelişip büyüdüler? Gayeleri nedir; ne yapmak istemektedirler? FETÖ de diğer yapılanmalar gibi bir cemaat oluşumu mudur?
Bu millet her şeyden önce Müslümandır; asırlar boyu İslamiyet’le yoğrulmuş ve ‘Türklük bedenimiz, İslamiyet ruhumuz’ demiştir. Türkler bununla da yetinmemiş; Allahü Teâlâ’nın son dini İslamiyet’i insanlara tebliğ edebilmek için öncü olmuş, bu kutsal işin bayraktarlığını üstlenmiştir.
Sosyolojik bu gerçekler ortada dururken, 1924 yılında okullarda okutulmakta olan Siyer-i Nebi (Sevgili Peygamberimizin hayatı) dersi, müfredattan kaldırıldı. Daha sonra din dersleri de kaldırıldı. Dini tedrisat yapan okullar ve hatta İlahiyat Fakülteleri kapatıldı.
Kuran-ı Kerim’in öğretilmesi yasaklandı, okutan hocalar takip edilip ya hapsedildi ya asıldı.
Böyle bir durumda bu millet ne yapabilirdi? Din öğretimi, ister istemez yerin altına indi ve bu kez büsbütün devlet kontrolünden çıktı. İnsanımız artık, o yerin altındakilerin insafına kaldı.
Buralardaki iyi niyetleri suistimal edenler de olabilir; dini, dini değerleri kendi şahsi çıkarları için kullanan da olabilir. Bunlar var diye, hepsini birden, toptan kötüleyemezsiniz.
Zira o durum, dindarlar açısından bir zorunluluktu; başka çareleri yoktu.
FETÖ’nün dışındaki hiçbir cemaatin devletle, devleti ele geçirmeyle bir işi olmamıştır. Zaten yönünü Allah’a ve ahirete samimiyetle dönen kişinin devletle ne işi olabilir ki?
Lakin FETÖ öyle değil, hatta FETÖ cemaat görünümlü uluslararası bir casusluk teşkilatıdır. Din, onun kalkanıdır, maskesidir. Ve asla milli değildir; CIA yönetiminde uluslararası bir gizli teşkilat ağıdır.
Bu yapının merkez üssü, dinamosu Türkiye’dir. Devletin her kademesini ele geçirmek için kadrolar yetiştirmiş ve bunu büyük bir gizlilik içinde yarım asır boyunca sürdürmüştür.
Bunca yıl, bu denli gizliliği, onlarca kurum ve kuruluşta nasıl temin etti derseniz; bu sorunun cevabını bulduğumuz an, FETÖ’yü ve bizdeki ‘Vesayet Sistemi’ni anlayabiliriz.
O vakitler idare edildiğimiz vesayet sisteminde, tüm kurum ve kuruluşlarımız ABD’ye (CIA) endeksliydi. FETÖ, CIA’nin içimizdeki manivelasıydı. CIA, FETÖ’yü kullandı ve devletin kılcallarına kadar nüfuz ettirdi.
Türkiye’ye, ABD’nin Ortadoğu’daki ileri karakolu ve hatta 51. eyaleti gözüyle bakılıyordu. ABD istiyor darbe yapıyoruz, ABD istiyor bakan veya başbakan indirip bindiriyoruz, ABD istiyor kanunlar çıkarıyoruz, ABD istiyor F. Gülen’i verip Öcalan’ı teslim alıyoruz. ABD bizi öldürüyor; suret-i haktan gözükmek için MİT’in ve Özel Harp Dairesi’nin maaşlarını ödeyerek ölünün yüzüne pudra sürüyor!
FETÖ, içimizde sistemli ve çok gizli bir şekilde, her kademede yetiştirilmiş bir kadro hareketidir. Böyle bir durumda gelip geçen tüm iktidarlara (gerçekte muktedir olmayan), bu FETÖ’cüleri devlet kadrolarına atamaktan başka bir şey kalmıyor.
İşte Cumhurbaşkanı’na, seçmesi için 5 albay öneriliyor, hepsi de FETÖ’cü; bunlardan birisini seçti diye Cumhurbaşkanı suçlanabilir mi? Askeriyenin, yargının, Emniyet’in ve hatta bakanlıkların personel daireleri ve memurların gizli dosyaları bunların elinde.
Bir başbakan veya bakan, kişiler hakkında hangi daireye başvurup da sağlıklı bilgi alabilirdi ki?
Zira kurum ve kuruluşların istihbarat servisleri de bunların elinde ve yönetiminde.
İşte Sayın Erdoğan, bu vesayet sistemini darmadağın etti, tüm kurum ve kuruluşları millileştirdi.
Bunun için hedefte!
Bunu, neden, birileri hâlâ anlamamakta ısrar ediyor?
Paylaş