Paylaş
Zira 1950’den önceki tüm seçimler ya şaibeli ya da anti demokratikti. Çünkü tek bir parti vardı ve şehirlerin belediye başkanları ve valileri, aynı zamanda o partinin il başkanlarıydı. Yani şeklen de olsa, demokrasi, bizde 1950 yılından itibaren vardır.
Şeklen diyoruz çünkü, 1950’den sonra da, çok parti olmasına rağmen, iktidara gelen partiler muktedir kılınmamıştır. Cümlesi ve hatta darbe hükümetleri bile vesayet altındaydı; ABD’nin güdümündeydiler.
ABD ise Türkiye’yi avucundan çıkarmamak için bildiği tüm tedbirleri almıştı. Ta 60’lı yıllardan Türkiye’nin 40, 50 sene sonrasının hesaplarını yaptılar ve gördüler ki, ne yaparlarsa yapsınlar, onca kez partilerini de kapatsalar, 2000’li yıllarda Erbakan (yerli ve milli) tek başına iktidara gelecek.
İşte ABD, 40-50 sene sonrasının kadrolarını FETÖ’ye kurdurdu. Erbakan iktidarda olsa bile muktedir kılınmayacak ve gerçek iktidar FETÖ eliyle oluşturdukları bürokraside olacaktı.
Zaten yönetim şeklimiz, esas itibarıyla bürokratik oligarşiydi. Bunlar hancı, iktidarlar yolcuydu; hem de ömürlerinin ortalaması 18 ay olan hükümetler...
Hesapları tuttu; 2000’li yıllarda bekledikleri gibi yerli ve milli bir parti olan AK Parti tek başına iktidara geldi. FETÖ marifetiyle yetiştirdikleri kadroları, mahut hükümete boca ettiler.
Böylece, sittin senedir yaptıkları gibi davul Erdoğan’ın boynunda, tokmak kendilerinin (FETÖ-ABD) elinde olacaktı.
Yerli ve milli iktidar, istediği kadroları gökte ararken yerde bulmuştu! Sözde inançlı (alnı secde yüzü gören) kadrolar, FETÖ- ABD tarafından bol miktarda kendisine sunuluyordu.
Sinsi oyuna dikkatinizi çekerim; sittin senedir inançlı kadrolar uzaklaştırılırken, bunların mücadelesini yerli ve milli iktidarlar veriyordu. Şimdi ise yerli ve milli iktidara sunulan inançlı (!) kadrolara karşı gelinse bile, bu durum dindarlara tahammülsüzlük addediliyor ve kale alınmıyordu.
Oysa 40 yıl boyunca (en çok da AK Parti döneminde) yerleştirilen kadrolar, gerçekte Truva Atı’ydı. Kadrolar, dindar görünümlü olup, milli ve yerli iktidara yutturulmak istendi, yutturuldu da.
Ancak bu hain şebekenin gerçek yüzünü yine milli ve yerli iktidar yani Tayyip Erdoğan ve AK Parti iktidarı gördü. Görmekle kalmadı, bunlarla ölümüne mücadeleye girişti.
Erdoğan ve AK Parti, ülkenin kılcallarına değin nüfuz ettirilen bu karanlık yapıyı tepeleyerek bizi bağımsızlığımıza kavuşturdu. Aksi halde ABD’nin uydusu olmaya devam edecektik.
ABD’nin uydusu olmaya devam etseydik, ne mi olacaktı?
Yerli doğal gazımız ve petrolümüz asla olmayacaktı.
Yerli ve milli savunma sanayimiz asla gelişmeyecek ve böyle bir durumda ne ülkemizi savunabilecek ve ne de terörle gerektiği gibi (inlerine girip) mücadele edebilecektik.
Mavi Vatanımız olmayacak, Ege ve Akdeniz sahillerinde yüzmek ve balık tutmaktan başka bir şey yapamayacaktık.
Rusya-Ukrayna savaşında Ukrayna’nın yanında yer alacak ve Rusya’nın hedefinde olacaktık. Dolayısıyla Karadeniz’le birlikte Türkiye de ateşin içine girmiş olacaktı.
Paylaş