Paylaş
Dünya dillerinde birçok atasözü ve özlü söz itirazcı, hasetçi, fitne fücur kafaların kendi içlerinden ve çevrelerinden çıkan bu kişilere neler yaptıklarını anlatır.
‘Erdoğan neden dünya lideridir?’ sorusunun farklı açılardan cevabını aramadan önce en önemli niteliği ile başlayalım; ‘inanmış’ bir kimliktir.
İnanmak, olmak ve yapmak için kişinin ‘kalp’ ve ‘beyin’ gücünün motorudur. Erdoğan doğduğu aile ve mahalle ortamı, eğitim ve sosyal hayatı itibarıyla daimi şekilde ‘inancını’ parlata parlata ‘dava’ bağlılığını pekiştire pekiştire var olmuş, şekillenmiş, gelişmiş ve olgunlaşmıştır.
Bugünden geriye bakıldığında, özellikle ‘muhalif’ olma çabasındakiler, Erdoğan’ı ‘sıradanlaştırma’ amacı ile şanslı olduğu iddiasındadırlar. Gerçek ise tam tersidir.
Batılıların sıkça başvurdukları bir ifade ‘self made’ yani ‘kendini şekillendiren’ diye bir kavramdır.
Ortaokul başlangıcımızdan itibaren tanıdığım Erdoğan tam anlamıyla ‘kendini şekillendiren’ bir kimliktir. Erdoğan, bugün kendini ‘beğendirme’ ve ‘ilişkilendirme’ çabasında karda kışta kentin krizini yönetmek yerine İngiliz elçisinin ayağına giden ‘proje’ tiplerden değildir.
Bugünkü siyasi konumunun başlangıcı olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesi, o günkü siyasi partisi olan Refah Partisi’nden daha çok Erdoğan’ın başarısıdır. Refah Partisi İstanbul İl Başkanı olarak – bugün başlangıç değeri unutulmuş ise de – 1 Kasım 1992’de İstanbul’da yeni kurulan 6 ilçede yapılan seçimlerde ‘ezici’ başarının mimarıdır. Nitekim bu başarı 29 Mart 1994’teki İstanbul sonucunu getirmiştir.
24 Aralık 1995 seçimlerinde Refah Partisi’nin Türkiye’de 1. olması sonucu da önemli oranda bu sürecin tetiklemesiyledir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde ‘hukuksuz’ bir görevden alma ile karşılaştığı ‘darbe’, sadece 3 yıllık bir görevde dahi daha sonra yıllarca Türkiye’ye büyük hizmetler yapacağı bir kadroyu oluşturmasına yetmiştir. (Bilinen iki ismi örnek vereyim; Binali Yıldırım ve Prof.Dr.Veysel Eroğlu)
Ayrıca Kasım 1996’da meydana gelen Susurluk skandalından istifade ile tencere – tava çalmakla demokrasiyi askıya aldırma psikolojik harekatı uygulatan ‘28 Şubat zulmü’nü millet nezdinde sosyolojik olarak bitiren hareket de esasında Recep Tayyip Erdoğan’a aittir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından (Nurettin Sözen döneminde) kurulan Boğaziçi Radyo Televizyonu’nu (kanuni olarak belediyelere de yasaklanması sebebiyle) bugünkü Kanal 7 olarak yapılandırmayı teşvik etmiş böylece de Ahmet Hakan’ın ana haber sunumuyla Türkiye o kapkara dönemde gerçeklerden haberdar olabilmiştir.
‘Muhtar bile olamaz’ başlıklarını atan kaotik kafalara cevaben 14 Ağustos 2001’de kurduğu AK Parti ile Kasım 2002’den itibaren bütün genel seçimlerin 1. partisi olarak ülkeyi yönetmektedir.
Evet, Erdoğan, önceki ‘liderler’ (Ecevit, Yılmaz, Çiller) gibi kolej mezunu değildir, Demirel gibi Eisenhower, Baykal gibi Rockfeller bursu ile Amerika’da eğitim görmemiştir ve Özal gibi Amerika’da Dünya Bankası’nda çalışmamıştır. Bütün hayatı, mücadele ile geçirdiği Türkiye’de milletle iç içe olmuştur.
Erdoğan, her şeyi ile yerli ve millidir.
Bir olay veya konu yaşandığı an sadece haberdir, tarih yıllar sonra olur.
Erdoğan’ın inanmış, dava sahibi biri olarak bütün hayatını sıfırdan kurması, bitmeyen çalışma azmi, Türkiye’ye Özal’ın açtığı yolu pekiştirerek birçok alanda çağ atlatmıştır.
Bugün yaşanan bazı zorluklar nedenlerinde objektif değerlendirme yapılmadan yorumlandığında iyi niyetli ve hakkaniyetli olunamaz.
Erdoğan, Türk siyasi hayatında benzer konumlar açısından kendi koyduğu hedeflerle sadece kendine ve milletine güvenerek önündeki engelleri aşan, basamakları tırmanan belki de tek liderdir. Bunca seçim başarısına rağmen eksik anlaşılan gerçek değerini tarih özenle yazacaktır.
Paylaş