Paylaş
Çocuklarımızı ve gençlerimizi kendi elleriyle yoğurup şekillendiren ve geleceğe hazırlayan eğitimcilerdir. Bunların başında da ebeveynlerle (anne-baba) öğretmenler gelmektedir.
Eşya ve hadiseleri oluşturup kullanan, hükmü altına alan insandır. İnsan ise toplum halinde yaşayan bir varlıktır. Toplum (devlet) kurallarla yaşar; siz istediğiniz kadar mükemmel yasalar yapın, onları uygulayacak olan insan eğitimli değilse, ideal toplumu oluşturamazsınız.
Dün 24 Kasım Öğretmenler Gününü idrak ettik; tıpkı yılda bir gün (10 Mayıs) idrak ettiğimiz Anneler Günü gibi. Oysa anne hep annedir, öğretmen hep öğretmendir. Dolayısıyla bu günler, yılın tüm günlerinin anne ve öğretmen günü olmasına delalet etmesi bakımından önemlidir.
Anne de öğretmen de toplumda model şahsiyetlerdir. Şu halde onlar gerçekte zaman üstü şahsiyetlerdir ve onlar için ne yapılsa azdır.
Zira anneler, cenneti ayaklarının altında barındıran en müşfik sığınaklardır.
Öğretmenler ise sahip oldukları ilim payesiyle en üstün rütbenin sahibidirler.
Bu her iki model şahsiyetin (anne ve öğretmen) şekillendirdiği nesiller eliyle dünyamız, ya zifiri karanlıkta kalır ya da aydınlığa kavuşur.
Şu halde anneden ve öğretmenden başlayarak: Eğitim, eğitim, eğitim...
Türkiye’mizde 20 milyon öğrenci, 25 milyon anne ve 1.5 milyon dolayında öğretmen ve öğretim üyesi var.
Önceki akşam, Fatih Altaylı’nın ‘Teke Tek’ programına çıkan Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’u izledim ve eğitimimiz hakkında ilk defa umutlandım. Bakan Bey eğitim konusuna hâkim, birikimli ve işini seven biri. Ve üstelik son derece gayretli.
Tarihimizde ilk defa öğretmenliğin kurumsal ve kavramsal dönüşümünün şart olduğunu gören ve bu uğurda çaba sarf eden ve hepsinden önemlisi “Dışarıdan müfredat verilmesi çocuğun doğasına aykırı” diyen bir bakanımız var.
Öyle ya, şimdiye kadar dışarıdan verilen paket programlarla çocuklarımızı ezberci ve sadece sınavlara endeksli ‘yarış atı’ olarak yetiştirmedik mi? Bunun bedelini ödemiyor muyuz?
Batı Batı diye yırtınıyoruz da Allah aşkına söyler misiniz; biz neremizle, neyimizle Batı’ya benziyoruz?
Batıdaki tüm ülkeler kendi dilleri üzerinde titrer. Biz ise dilimizi kurbağa diline indirgedik ve onunla bilim dili yaptığımızı zannettik. İnanmayanlar, üniversitelerimizin felsefe bölümünde okutulan kitaplardaki ‘Türkçe’ye bakabilirler.
Kendi diline Fransız kalan kişi, Fransızcayı nasıl öğrenecek; ne kadar öğrenebilecek?
Sayın Bakan’dan Türkçeye sahip çıkılacağını ve eğitimin Türkçe üzerinde temellendirileceğini duyunca bir nebze ferahladık.
Paylaş