Paylaş
Bu kirli iş için Türkiye merkez üs seçilmiş, şebekenin başına da F. Gülen adındaki iblis getirilmiştir. Sözde din adamı olan bu kişi, önceleri Türkiye’de yaygın olan Nurculuk perdesi ardına saklandı. Bilahare beklediği kalabalıkları etrafında görünce ondan da sıyrılıp kendi yolunda yürüdü ve tüm ufunetini kustu.
Şeyh uçmaz, mürit uçurur derler ya, satılmış bu habisi, düzenbaz bu iblisi de etrafında toplanan din cahilleri, uyuşturulmuş beyinler uçurdu. O da fırsatı kaçırmadı ve utanmadan kendini ‘kâinat imamı’ (ne demekse) ilan etti.
Papa’ya gidip yaltaklandı ve ondan kardeşlik adına icazet aldı. ‘Dinler arası diyalog’ toplantıları düzenleyerek, kepazeliklerini, sureti haktan gözükerek sergiledi.
Sinsi amacı, İslamiyet’i içinden bozup onu da tıpkı tahrif edilmiş Hıristiyanlık ve Musevilik gibi kuşa çevirmekti. Bu yolda ahmak, sorumsuz ve en ufak bir din gayreti bulunmayan, sözde ilahiyatçıları kullanıp çok mesafe aldı.
Bir kısım ilahiyatçılara, “Kuran’dan başka kaynak tanımayız” dedirterek, Peygamber’i ve O’nun sünnetini inkâr ettirdi. Bir kısmı ise daha da ileri giderek; “Kuran-ı Kerim tarihseldir ve Kuran’ın ayetleri Allah kelamı değildir, bunlar Peygamberin ifadeleridir” diyerek küfürlerini kustu.
‘Dinler arası diyalog’ ifadesi bile dinleri çığırından çıkarmak, onları birbirine kaynak yapmak, birbirine eklemek ve çıkarmak manası taşır. Ama gelin görün ki bu tuzak ifadenin bile kimse farkında olmadı.
Olmadığı gibi, yığınla ilahiyat profesörü, doçenti, doktoru bu tuzağa düştü. Bunlardan bir kısmı bilinçliydi zira F. Gülen iblisinin borusunu çalmaktaydı. Diğer büyük çoğunluğu ise gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde olduklarının farkında bile değildi.
Koca Diyanet İşleri Teşkilatı bile neden sonra uyandı lakin ba’de harab-il basra!
Burada bir hususa dikkatinizi çekerim: Sözde ilahiyat profesörlerini tuzağa düşüren bu iblis, din cahili olan bu millete ve bu milletin çocukları olan körpe dimağlara neler yapmaz?
Nitekim onları mankurtlaştırdı ve devletine isyan ettirecek hale getirdi.
Bunların döneminde Türkiye’de okunan hutbelerde “Allah indinde hak din İslamiyet’tir” ayet-i kerimesine yer verilmedi. Bu ayeti ve mealini okumak adeta yasaklandı.
O zamana kadar, her cuma hutbesinde okunan bu ayet-i kerime ve meali neden metinden çıkarıldı, niçin okutulmuyor diye, on binlerce imam-hatipten hiçbirisi sormadı ve sorgulamadı.
Dinler arası diyaloğun temelinde ise bu çürük ve batıl düşünce yatmaktadır. Yani ebedi saadet ve kurtuluş için, Müslüman olmak şart değildir.
Başörtüsüne “Füruattır” diyen bu zihniyete karşı, zamanın Diyanet İşleri Başkanı bile çıkıp “Bu adam ne diyor? Başörtüsü Allah’ın emridir” demedi, diyemedi.
Makam ve yetki sahiplerini böylesine sindirmişlerdi.
Zira ağzını açana dünyayı dar ediyorlardı.
Polis onlardan, savcı onlardan, hâkim onlardandı; sivil ve askeri bürokrasinin kilit noktaları onların elindeydi. Sadece Genelkurmay Başkanı’nı tutuklamaları, bunların gücünü ve neleri yapabileceklerini anlatmaya kâfidir.
İnsanları doğduklarına pişman eden bu yapıya karşı gelinip söz söylenebilir miydi?
Evrensel olan bu şeytani yapı gerçekte kıyamet fitnelerindendir.
Her kurum ve kuruluşun bu yapıyla kararlı bir şekilde mücadele etmesi şarttır. Çünkü her kurum ve kuruluşta varlar ve sinmiş haldeler.
Paylaş