Paylaş
Koalisyon hükümetinde olduğu ta 2000’li yılların başından, bugünleri, bugünlerin vahametini görmüş ve adımlarını ona göre atmıştır.
O, hükümetlerin ömrünün bir buçuk yılla sınırlı olduğu bir dönemde, seçimlere bir buçuk yıl varken hükümeti yıkıp seçimlere gitmiş ve Türkiye’de uzun yıllar sonra tek başına iktidar olmanın yolunu açarak siyasi istikrarı sağlamıştır.
Sayın Bahçeli Türk siyaset tarihinde ender görülen şahsiyetlerdendir. En önemli özelliği, her şeyden önce devlet ve millet demesidir. Başkaları gibi şahsi siyasi ikballerin esiri olmamıştır.
Bu yüzden altın tepside kendisine sunulan başbakanlık makamını iki kez elinin tersiyle itti.
Malum, ülkemiz vesayet demokrasisine geçtiği günden beri, sudan konular nedeniyle kısırdöngü içerisindeydi. Halk, deliye pösteki saydırırcasına, adeta meşguliyetle tedaviye tabi tutulmuştu. Zira hayali öcüler keşfedilip, halk onlarla korkutuluyor ve sözde o korkular için alınan önlemlerle hizaya sokuluyordu.
Malum korkuların başında komünizmin gelmesi ve laikliğin ortadan kaldırılması tehlikesi yer alıyordu.
Halbuki asıl tehlike FETÖ ve bölücülüktü, bunların ikisini de ABD içimize soktu ve sittinsenedir bir maden gibi için için işletti.
Mahut tehlikeler ur olup bünyemizi sararken, sittinsene boyunca tehlike diye cambaza baktırıldık.
Şayet Sayın Devlet Bahçeli gibi devlet ve siyaset adamları olmasaydı, biz, bir sittin sene daha cambaza bakar dururduk.
Sayın Bahçeli’nin konuşmasından satır başları şöyle: “Ankara’nın güvenliği Şam’dan, Tahran’dan, Bağdat’tan, Trablus’tan, Mogadişu’dan başlayacaktır...”; “Eğer engel olunmazsa komşu coğrafyalardaki çözülmenin dayanacağı son sınır Türkiye’dir...”; “ABD Başkanı suçlu arıyorsa Pensilvanya’ya bakmalıdır... DAEŞ liderini öldürenler buyursunlar, PKK ve YPG’nin liderlerini de öldürsünler...”; “Türkiye, Libya’da huzurun yanındadır. Libya’da ne aradığımızı söyleyenler Akdeniz’de boğulmamızı isteyen işbirlikçilerdir...”; “Irak, ABD’li askerlere topraklarımdan çık diyor, buna rağmen ne çıkan, ne de çıkmaya gönüllü bir irade görülüyor. Bize göre ABD’nin stratejik ortaklık masalı, işgalin örtülmesinden, mütecaviz emellerin gizlenmesinden başka bir anlama gelmeyecektir. Kiminle stratejik ortaklık kurduysa yapmadığı eziyet, işkence, yaptırım ve baskı kalmayan bir ülke karşımızdadır”.
Sayın Bahçeli bir muhalefet partisi lideri olmasına karşın, iktidara muhalefet edeceğine, onunla aynı paralelde siyaset yapmayı neden gerekli gördü? Oysa bu durum, varlığıyla (muhalefet) taban tabana zıt bir hal arz ediyor ve yapılması gerekenin tersini yaptırıyor.
Bundan dolayı kendi tabanından oy kaybedeceğini bile bile neden bu yola tevessül ediyor?
Çünkü o, inandığı yolda tek başına da kalsa gitmekten başka çare (yol) bilmiyor.
Doğru yolda olduğuna tüm kalbiyle inandığı için, bir kaybetse bile bin kazanacağını biliyor.
Hem şahsi veya grup (parti) olarak kaybetse ne çıkar?
Mesele vatansa gerisi teferruat değil mi?
İşte vatan ve millet de bu denli serdengeçti, devlet ve siyaset adamlarının omuzlarında yükselir.
Tıpkı Sayın Bahçeli gibi.
Paylaş