Paylaş
Lakin demokrasiyi (!) bize reva görenler, belli ki onu matkapla karıştırdılar ve kendileri daha tesirli olabilsinler, kendileri çalıp kendileri oynasınlar diye bize, darbelisini armağan ettiler!
Halbuki demokrasi ışıksa, darbe karanlıktır; ışığın yandığı an, darbe kaybolur, defolup gider.
Ama gelin görün ki, bizde peş peşe darbeler oldu ve demokrasi sırra kadem bastı.
Aklımızla nasıl alay ettiklerine bakın ki, bizde yapılan darbelerin gerekçesi, demokrasiyi hâkim kılmak içinmiş.
Darbe, hane halkının (milletin) kendisini düşmanlardan koruması için; yetiştirdiği, maaşa bağladığı ve ellerine silah verdiği güvenlik görevlilerinin; hanenin içişlerine bakıp, onların tutum ve davranışlarını beğenmeyip, sözde düzeltmek adına, silahlarını onlara doğrultmasıdır.
Faşist Hitler’in propaganda bakanı; “Ne kadar büyük yalan söylerseniz, o denli büyük kitleleri inandırırsınız!” derdi. En büyük yalanı, fısıltı ile yayarsanız, insanları gerçeğin ta kendisine inandırırsınız. Yani böylesine kesin inanırlar.
İşte bizde yapılan tüm darbelerin gerekçeleri, bu denli büyük yalanlardır.
Yaptıkları alçakça darbeyi, ‘Hürriyet Bayramı’ şeklinde ilan etmek de, aynı büyük yalanın kuyruklusudur (1960 darbesi ile getirilen 27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı).
Darbecilerin ve darbe severlerin, “Bu ülkede artık darbe olmaz!” şeklindeki gevelemeleri de aynı şekilde, yalanın daniskasıdır.
Darbe severlik, aşağılık bir ruh halidir ve “kinim dinimdir” diyenlerin harcıdır. Bundan dolayıdır ki; darbe severin sağcısı, solcusu, resmisi, sivili, önlüklü biraderi (masonu), önlüksüzü, Müslim’i, gayrı Müslim’i, üniformalısı, üniformasızı yani her türlüsü aynı habis ruh kökünden beslenen, millet düşmanı tiplerdir.
Darbeler, millete, milletin seçtiklerine karşı yapılır. Egemenliği milletin elinden almak için yapılır.
Tarihin kaydettiği en büyük sahtekârlar darbecilerdir. Halk için yaptıklarını söyledikleri cinayetleri, gerçekte halka rağmen işlerler.
Utanmadan sergiledikleri bu kepazeliklerine ‘Atatürkçülük’ maskesini kullanırlar.
Halbuki Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda bile TBMM’yi açık tutmuş ve o Meclis’in duvarına ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ diye yazdırmıştır. Atatürk’ü maske yapan darbeci nadanlar ise parlamentoyu kapattıkları gibi, içindeki seçilmişleri idam etmeyi ve zindanlarda çürütmeyi maharet bildiler.
Masonların büyük yalanlarından biri de bu karanlık yapının siyasetle uğraşmadığını söylemeleridir. Gerçekte ise siyasetin tam göbeğindeler. Sultan Abdülaziz Han’ı tahtından indirip, boğdurarak öldürenler ve yerine, kendileri gibi mason yaptıkları 5. Murad’ı tahta çıkaranlar mason paşalardı.
Darbecilere dikkat edin; köksüzdürler, millete ve milletinin değerlerine düşmandırlar.
Darbeciler, hep dışarısının telkin ve yönlendirmeleriyle iş tutarlar. Vasilerine uşaklık, kendi halklarına ağalık yaparlar.
Bütün bu rezillikler neden başımıza geliyor, bu işin temelinde ne var derseniz; iki şey var: Birincisi, devletimizin tüm kurum ve kuruluşlarını, kılcallarına kadar vesayet odaklarına kaptırmamız; bir diğeri de eğitim sistemimizin gerçekten ‘milli’ olmayışıdır.
Bakınız; biz hâlâ milli eğitimi ve milli savunmayı partiler üstü yapamadık; yani gerçekten milli yapamadık. Bu iş, bir siyasi partinin iktidarında bile sekiz tane milli eğitim bakanı değiştirmekle olmaz. Ki, bunların her biri, bir öncekinin kararlarını iptalle işe koyuluyor.
Yaz-boz tahtasına dönüştürülmüş bir eğitim sistemiyle, milyonları üniversite mezunu yapar lakin insan yetiştirmiş olmazsınız. Zira diploma insanı insan yapmaz!
Darbeci, haindir; kendi milletine ihanet etmiş, en büyük suçu işlemiştir. Her bir darbe, devletiyle milleti, medeniyet yarışından koparır ve onlarca yıl geriye düşürür.
Darbeciye acıyan ve gerekeni yapmayan, acınacak hale düşer.
“Ya devlet başa ya kuzgun leşe” diye boşuna dememişler.
Paylaş