Paylaş
Diğer bir deyişle, her birini bir çıban başı olarak bıraktılar; zamanı gelince patlatmak üzere...
Malum, günümüzdeki savaşlar vekâlet yoluyla, ya bu denli devletçikler kullanılarak ya da bir kısım terör örgütleri üzerinden yapılıyor.
Ortadoğu’daki petrol bölgesinde, birkaç kuyunun başına topladıkları irili ufaklı kabileleri devlet haline getirdiler. Gerçekte bunlar devlet değil, devlet süsü verilmiş uydu topluluklar.
Bunların başına geçirdikleri sözde liderler (şeyh, kral, başkan vb), kendilerini o göreve getiren Batılı efendilerinin sadık birer uşağıdır.
Batılı efendilerinin bunlardan istedikleri tek şey, kendilerine itaat etmeleridir. Batılının bunlarla ilgili asla bir rejim kaygısı yoktur. Ne şekilde idare edilirlerse edilsinler, yeter ki kendi sözlerinden çıkmasınlar.
Bu devletçiklerin ellerindeki petrolü Batılı şirketler çıkarıyor, işliyor ve dünyaya pazarlıyor. Mahut liderlerin her biri petrol milyarderidir. Lakin o uşak ruhlu halleriyle ne sahip oldukları(!) parayı ne de işgal ettikleri makamları taşıyabiliyorlar.
Hemen hepsinin parası, ABD’deki bankaların kasalarında adeta ‘rehin’ olarak duruyor.
Emperyalistler, onlardan yürüttükleri vekâlet savaşlarında ‘vekil’ olmaların istiyor. Onlar da efendilerinden aldıkları bu vekâletle silah satın alıyor, terör örgütleri kuruyor, mevcut terör örgütlerini eğitip, donatıp çeşitli cephelere sürüyorlar. Daha da ileri giderek, sahip oldukları(!) ordularını onların emrine vermekten çekinmiyorlar.
Şimdilik bunların başında BAE, Suudi Arabistan ve Mısır var. Bunların üçü birden el ele verip Batılı müttefikleriyle(!) birlikte Türkiye’nin karşısındalar. Mısır, Yunanistan’la Türkiye’ye rağmen ‘deniz anlaşması’ imzalıyor.
Çok şükür, Türkiye eski Türkiye değildir. Mahut anlaşmanın yok hükmünde olduğunu açıkladı. Türkiye artık dünkü gibi terörü sınırlarında veya içinde bekleyen edilgen bir politika izlemiyor. Terörün tahribatını yaşamadan, onu bulunduğu ininde imha ediyor.
Bu yüzden Türkiye’nin sınırları, maruz kaldığı terör karşısında güvenliğine endeksli olarak değişti, değişmek zorunda kaldı.
Ya Akdeniz’de burnumuzu çıkarıp denize giremeyeceğiz ya da Akdeniz’i kullanma ve koruma sahamız Libya’dan başlayacak.
Ya Suriye ve Irak sınırlarımızda bir terör devletine göz yumacağız ve bu terör devleti, bizim güneydoğumuzu her an tehdit altında bırakacak ya da bu örgütleri sınırlarımızdan uzaklaştırıp Suriye’nin ve Irak’ın derinliklerinde üsler kurup bunların haddini bildireceğiz.
“Türkiye’nin oralarda ne işi var?” diyenlere küçük bir hatırlatmamız olacak:
Şu BAE denilen kabile devleti(!), efendilerinden aldığı talimatla Türkiye’ye karşı yürüttüğü hasmane tavırların binde birini İsrail’e karşı yürütseydi, hali nice olurdu hiç düşündünüz mü?
Derhal (24 saat geçmeden) gök kubbeyi başına yıkar ve o kral bozuntularının tahtlarını başlarına geçirmezler miydi?
Biz ne mi yapıyoruz?
Her yiğidin yoğurt yiyiş tarzı başkadır. Biz önce ihtar ederiz, muhatabımızın aklını başına devşirmesini bekleriz.
Aklını başına devşirdiyse ne âlâ, aksi halde ne yapacağımızı Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar söyledi: “Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), zarar vermek amacıyla Türkiye karşıtı terör örgütlerini destekliyor. DOĞRU YER VE ZAMANDA HESABINI SORACAĞIZ!”
Paylaş