Paylaş
Günümüz gençleri bilmezler, lakin bir zahmet babalarına, dedelerine sorup öğrensinler ve onlara anlatılacak ‘bu kafa’yı asla unutmasınlar.
O kafa ki, yedi başlı ejderha olup her an fırsatını kollamaktadır.
CHP’nin tek başına iktidarda olduğu devirlerde bir jandarma çavuşu, bir ilçe merkezini ve bağlı 7 pare köyü tir tir titretirdi. Yolun diğer bir ucunda bile olsa, jandarmayı görenler yolunu değiştirirdi.
Meteliğe kurşun atan köylüler, 4 lira olan yol vergisini vermediği (veremediği) için taşocaklarında ve yol inşaatlarında çalışmaya zorlanır ya da hapsi boylarlardı.
Köylünün yırtık pırtık, yamalı elbiselerle şehre inmesi ve o halde dolaşması yasaktı. Yabancılar görüp fotoğraflarını çeker ve bunları, Avrupa’da yayınlamalarından korkarlardı. Köylüyü perişan halinden kurtaracaklarına, kurtuluşu şehre inmelerini yasaklamakta bulmuşlardı.
Tahsildara yakalatmamak için ormana kaçırılan hayvanlar, jandarma marifetiyle yakalanıp köyün meydanına getirilip kelepçelenirdi. Sahipleri, parasızlıktan ve korkudan ortaya çıkamaz; güneşin altında günlerce aç-susuz bekletilen hayvanlar göz göre göre telef edilirdi.
İşte bu kafa, bize bugün ‘halkçılık’ ve ‘hayvan hakları savunuculuğu’ dersi vermeye kalkıyor!
Lut Gölü’nü Eiffel kulesi olarak yutturmaya çalışıyor.
Jandarma dipçiğiyle sindirilen topluma sürekli yalan söylenmiş, halkın bir kısmını ötekileştirmek pahasına bu yalanlar adeta birbiriyle yarıştırılmıştır.
Halkı ayrıştıran bu yalanların başında, bu kafanın “Devleti biz kurduk” gibi sözleri gelmektedir. Birinci büyük savaşta ve onu takip eden Kurtuluş Savaşı’nda hangi ocaktan şehit yoktur?
Kurtuluşa öncülük eden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk cemiyetleri temsilcilerinin, Halk Fırkası’nı kurup yeni devleti ilan ettiği söyleniyor. Doğrudur ancak önceki demokrasi denemelerinde ve bizzat demokrasiye geçtiğimiz 1946 yılında kurulan tüm siyasi partiler, mahut CHP’den (zaten tek parti vardı) ayrılan kişilerce kurulmamış mıdır? Bütün bu kişiler, Halk Fırkası’nın (CHP) kuruluşunda bulunmuşlardır.
Aynı kişi ya da kişiler, CHP’de olduklarında devlet kurucu, ayrı partide olunca devlet yıkıcı veya devlet düşmanı mı? Veya en hafifinden devlet kurucu değil öyle mi?
O halde, iki de bir de devleti kuran parti demekle ne demek isteniyor? Bu durum, kendilerinden olmayanları dışlamak ve ötekileştirmek değil midir?
Bu milletin her bir ferdi hem devlet kurtarıcıdır ve hem de devlet kurucudur. Devlet-i ebed müddeti anlayamayanlara bunu anlatamazsınız!
Aynı kafaya bakın; köprülerin altından bunca suların akıp, başörtüsü bu milletin gündeminden çıkmışken, birisi çıkıp yine “başörtülü hâkimin vereceği kararın adaleti yansıtmayacağını” söyledi.
Belli ki bu kafa, kafanın içiyle değil dışıyla uğraşmaya devam edecek. Bu milleti bir buçuk metrelik bir bezle, onlarca yıl devletiyle karşı karşıya getirmeleri yetmedi.
Bu milletin ve devletin ömründen yeniden onlarca yıllarını çalmak emelindeler.
Zaman tünelinde kalan ve orada debelenen bu kafayı, müzelik olarak kendi haline bırakmaktan gayrı çare yoktur.
Biz istediğimiz kadar demokratik reformlar yapalım, içi zift dolu bu kafalar durdukça, demokrasimiz olgunluğa erişmeyecek ve sürekli patinaj yapacaktır.
Her şeye rağmen kervana düşen, yola revan olup yürümektir!
Zira iflah olmaz bu tipler, kendini darı zanneden ve gördüğü her yerde tavuk ve horozlardan kaçan deliye benzer. Mahut deli, uzun süre tedavi edilir ve kendisine darı olmadığı anlatılır. “Söylenenlere ikna oldum, ben artık deli değilim ve kendimi darı görmüyorum; beni bırakın gideyim” der.
Doktoruna götürürler. Doktor doğruyu mu söylüyor diye sınamak ister, delinin yanına bir horoz getirtir. Horozu gören deli kaçmaya başlar. Yakalanıp getirilir ve kendisine henüz iyileşmediği, tedaviye devam edileceği söylenir.
Deli, “Yanılıyorsunuz, ben iyileştim, darı olmadığımı kabul ediyorum lakin horoz bu durumu bilmiyor ki (o tedavi olmadı) beni darı sanıyor! Kaçmam ondandır!” diyor.
Bu kafaya sormak lazım; İslamiyet’in herhangi bir sembolünü gördükleri zaman neden deliye dönüyorlar?
Paylaş