Paylaş
Malum, her kaptan içindeki sızar, belli ki bu başpiskoposun içi dışına yansımış ve diline vurmuş.
Böyle bir sözü değil bir din adamı, olsa olsa Yunanistan’daki ırkçı, faşist bir partinin militanı söyleyebilir.
Kini dini olan insan müsveddesi, bu olsa gerektir.
Başpiskopos efendi belli ki elindeki muharref (bozulmuş) İncil’i bile okuyup anlamaktan aciz. Anlayabilseydi, Allah’ın gönderdiği bütün dinlerin asıllarının bir olduğunu ve tüm semavi dinlerde, haksız yere bir insanı öldürmenin tüm insanlığı öldürmek kadar büyük bir günah olduğunu da idrak eder ve böyle bir iftira atmaktan sakınırdı.
Piskoposun elindeki Yuhanna İncili’nin 15. ayeti bakın ne diyor: “Ben gerçek asmayım. Ben asmayım, siz dallarsınız. Bende kalırsanız ve ben sizde kalırsam çok meyve verirsiniz. Bir kimse bende kalmazsa, kesilmiş bir dal gibi atılır ve kurur. Böyle dallar toplanır ateşe atılır ve yakılır.”
Ayrıca Matta İncili’nin 34. ayetinde “Yeryüzüne barış getirmeye geldiğimi sanmayın! Barış değil, kılıç getirmeye geldim.” Luka İncili 49. ayette “Ben dünyaya ateş yağdırmaya geldim. Keşke bu ateş daha şimdiden alevlenmiş olsaydı.”
Şimdi biz Müslümanlar, yukarıdaki metinlere bakıp da Hıristiyanlık din değildir diyebilir miyiz?
Tüm semavi dinlerin aslı birdir ve hepsi de insanların dünya ve ahiret mutluluğunu temin etmek için gönderilmiştir.
Kutsal metinleri sonradan bozanlar, onlara ekleme ve çıkarmalar yapanlar ve kendilerine uyduranlar olabilir; bu demek değildir ki o dinin aslı yoktur.
Her din yayılmak, müntesiplerini çoğaltmak ister, bu durum neden suç olsun? Nitekim Hıristiyanlıktaki misyonerler de bu görevi ifa ederler. Misyonerlerin, dinlerini yayma eylemlerine bakıp Hıristiyanlık din değildir mi demeliyiz?
İslam, kelime olarak esenlik ve barışta olmak anlamındadır. Hz Peygamber’in (aleyhisselam) yaptığı bütün savaşlar nefsi müdafaa içindir.
İslamiyet’teki savaşı (cihat) da yanlış anlıyorlar. Nitekim savaş istisnadır; asıl olan barıştır.
Her din gibi İslamiyet’te de tebliğ vardır. Buna ‘emr-i maruf’, yani ‘iyiliği emretmek’ denir.
Bunun da çeşitli yöntemleri vardır. En tesirlisi ise kişinin güzel ahlak üzere olmasıdır. Yani güzel tavırlarıdır, halidir. Bundan dolayı denmiştir ki “Lisan-ı hal, lisan-ı kalden entaktır” yani hal, (yaşayış, davranış) sözden daha tesirli, daha anlamlıdır.
Nitekim tarihte sayısız insan, Müslümanların güzel ahlakına bakarak İslam’la şereflenmiştir. Böyle güzel yaşantıda olan kişinin dini haktır denilmiştir.
İslamiyet’te savaş ancak nefsi müdafaa için ve bir de ‘emr-i maruf’u (iyiliği emretmek) tebliğe mani olunduğunda, karşı taraf zor kullanırsa, bu takdirde ona karşı zor kullanılır, yani savaş yapılır.
Ayrıca bilinen manada savaşı devlet yapar.
Müslümanların birey ve toplum olarak cihadı (savaşı), ilim öğrenmeleri, öğrendiklerini yaşamaları ve bilenlerinin (bilgin) bunları sözle, yazıyla vb tebliğ etmeleridir.
Papaz efendiye sormak lazım: Haçlı seferlerini ve papazlar öncülüğündeki Anadolu’yu işgal girişiminizi nereye koyacağız?
Bilmediğin İslamiyet’e dil uzatmadan önce, kendi kapını, kapındaki pisliği süpür; önce bir kendine bak!
Ondan sonra âleme nizam vermeye kalk!
Paylaş