Paylaş
Siyasette çok genç ve deneyimsiz olmasına karşın, AK Parti iktidarlarında önemli görevlere getirildi (Dışişleri Bakanlığı, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı ve AB ile yürütülen müzakerelerde Başmüzakereci).
Bizim coğrafyamızın ve tabi siyasetimizin bazı gerçekleri vardır ve bunlar bize özgüdür.
Örneğin: Bizdeki siyasi partiler lider eksenlidir. Özellikle genel seçimlerde bizim milletimiz, inandığı ve güvendiği siyasi partinin liderine oyunu verir. Bu durum yerel seçimlerde tam böyle değildir, yerelde (belediye başkanlığı) adayın özellikleri bir ‘tık’ öne çıkar.
Ama genel seçimde, istenilen adaylar listede olmasa bile seçmen, liderin hatırına oyunu verir.
Şu halde bizim coğrafyamızda kitleleri sürükleyecek olan, kadro hareketinden ziyade karizmatik liderlerdir (CHP-İnönü, DP-Menderes, AP-Demirel, DSP-Ecevit, MSP-Erbakan, MHP-Türkeş, AK Parti-Erdoğan vb).
Ali Babacan’ı dinlerken son derece heyecansız bir tip olduğunu gözlemledim. Bu tipler siyasette başarılı mutfak insanı olurlar, yani ‘bakan’ veya ‘yardımcı’ düzeyinde iş görürler.
Abdullah Gül’ün uzaktan kumandası ile siyasi parti liderliğinin yapılamayacağı ise gün gibi aşikârdır.
Oysa ne Abdullah Gül ve ne de Ali Babacan asla lider olamazlar ve kalabalıkları sevk ve idare edemezler.
Ali Babacan’ı dinlerken aklıma, vaktiyle buna benzer siyasi bir hareket başlatan ve başlamasıyla bitmesi bir olan ünlü bir işadamımız geldi. O da siyasetle ‘çaputçuluğu’ karıştırmıştı!
Ayrıca anlattıklarının hepsi, kendisinin de kurucusu olduğu AK Parti’nin tüzüğünde ve programında var. Millet aslı varken neden kopyasına oy versin?
Zira kendisi, AK Parti’nin kurucuları arasında olmasının yanında, partinin merkez karar ve yönetim kurulu üyeliğinde de bulundu.
Demem o ki, bu tür görevlerde bulunmayanların (icrada olmayanlar) ayrı parti kurmalarını bir dereceye kadar anlayabiliriz ama Ali Babacan konumunda olanlarınkini anlamak mümkün değil.
Yani Ali Babacan, Ali Babacan’a mı karşı?
Gerekçe olarak da AK Parti’nin hedefinden şaştığını, tarih olarak da 2011’den sonrasını gösteriyor.
Hedefini şaşıran bir partide sekiz yıl milletvekili olarak neden kalmış? Bu müddet zarfında neden susmuş? Neyi beklemiş?
Geçen bu sekiz yıllık süre, Türkiye’nin en netameli yılları, kumpas üstüne kumpaslar kurulmuş, üst üste darbe girişimleri yapılmış, yurtdışına askeri harekâtlar düzenlenmiş ve halen enva-ı çeşit terör örgütleriyle kıyasıya bir mücadele var.
Milletin vekilisin, devlet ve millet hayatımızın bunca mühim konularında tek bir laf etmeyeceksin, liderinin ettiği laflar karşısında suspus olacaksın, neden sonra ‘Bunlar hata!’ deyip cephe alacaksın.
Evet, ‘hata’ olarak nitelendirdiğin tüm AK Parti icraatlarının ortağı konumunda olan birinin, önce bunların hesabını vermesi gerekmez mi?
Bir de kalkmış parti kurmaya yelteniyorlar.
Bunca pişkinliğe pes doğrusu!
Paylaş