Paylaş
Bilirkişi raporu gösteriyor ki çocuklar, yangın merdivenine çıkan kapının kolunun olmaması, binanın ahşap tavanı, duvarlarının tamamının ahşap, yerlerin halıfleks kaplı olması, gelen ilk itfaiye aracının yangın merdiveninin üst kata erişmemesi nedeniyle yaşamlarını yitirdi.
Kaçma seçenekleri bile kalmayan çocuklar, Aladağ’da daha başlayamadıkları hayata gözlerini yumdu.
Yaralı çocukların ve yakınlarının anlatımları ise tartışmayı bir başka boyuta taşıyacak nitelikte.
Kamuoyuna yansıyan iki çocuğa ait anlatımlar, bulaşık yıkarken yangını fark ettikleri yönünde.
Yine çocuğu kısa zaman önce yurttan ayrılan babanın, “Sabah erken eğitime kaldırıyorlarmış, şartlara dayanamadı” sözleri de öyle.
Ancak görülüyor ki tartışmalarda bu noktaya odaklanmak istenilmiyor.
Tartışmalar sadece bina güvenliğine, devletin bina güvenliğini denetleme yükümlülüğüne indirgenmeye çalışılıyor.
Hükümetten gelen, yurtları devletin yapması gerektiği, bu yönde çalışmaların olduğu, TBMM’de komisyon kurulacağı açıklamaları konuyu çok yönlü tartışabilmek açısından önemli.
Ancak tek yönlü, sadece bina güvenliği ve buna ilişkin denetimle ilgili adımların yeterli olmayacağının bilinmesi gerekir.
* * *
15 Temmuz örneği de devletin tüm aşamalardaki öğrenciler açısından bu yükümlülüğünü yerine getirmesinin zaruri olduğunu ortaya koyuyor.
Darbe girişimi, uzun yıllardır devletin kimi raporlarına da konu olan yurt gerçeğini açık biçimde ortaya koydu.
Fetullah Gülen yapılanmasının, Anadolu’nun kasabalarında, il ve ilçelerinde, özellikle de devletin yurt ve dershane açmadığı yerlerde okullar, yurtlar, kurslar açarak gençleri nasıl topladığı tüm tutanaklarda duruyor.
Bu yolla kendisine bağladığı gençleri nasıl takibe aldığı, yıllarca hiçbir talepte bulunmadan yakından takip ettiği gençlerin bürokraside önemli yerlere gelmesi için nasıl uğraştığı, günü geldiğinde bu gençlerden, çocuklardan neleri talep ettiği artık gizlenemeyen, gizlenmek de istenilmeyen bir gerçek.
Sadece ilk iki Kanun Hükmünde Kararname’yle bu örgüte bağlı 150’ye yakın öğrenci yurdu kapatıldı.
Bir o kadar okul, bir o kadar dershane.
Buralardan her yıl mezun olan binlerce çocuk, genç...
Üstelik, Gülen cemaatinin okulları, yurtları, dershaneleri, fiziki imkânlar açısından devlet okullarının, yurtlarının bile ötesindeydi.
Kentlerin, ilçelerin, kasabaların merkezinde, en gösterişli binalarda, en son teknolojik imkânlarla donatılmış, teknik gözle yapılan denetlemelerin tümünden geçer not alan yapılar.
Sadece bu bile, sorunun bina güvenliği ile ilgili olmadığını ortaya koymaktadır.
“Din eğitimi” adı konulduğunda, dokunulmaz olduğunu varsayan tarikatlar, cemaatler, bugün devletin bir türlü dolduramadığı bir alanı bütünüyle işgal etmiş durumda.
* * *
Belki artık Gülen’e ait yurtlar ve okullar yok ama çok sayıda il, ilçe ve kasabada okula gitmek isteyen çocuklar için tek seçenek farklı tarikat ve cemaatlerin açtığı yurtlar.
Yatılı bölge ilköğretim okullarının, yurtların yetersizliği, çocuklarını okutmak isteyen aileleri seçeneksizliğe mahkûm ediyor.
Aileler, çocuklarının din eğitimini de eğitimi ile birlikte yürütmesini elbette isteyebilir.
Ancak Gülen yurtları ve okulları örneği de gösteriyor ki sermayesinin ne olduğu bilinmeyen, ne eğitim verdiği rutin denetimlerle anlaşılamayan, yönetmeliğe göre sadece “gerektiğinde denetlenen” bu yurtlar ve okullar sadece fiziki yapıları nedeniyle tehdit oluşturmuyor.
Yurtlarla ilgili yönetmelik, her ne kadar ilköğretim çağındaki çocukların bu yurtlara alınmasını engelliyorsa da zaruri hallerde, geçici olarak bu çağdaki çocukların da yurtlara alınabilmesine yönelik esneklik sağlanmış.
Bu da gösteriyor ki çocuklar, ilköğretimden yükseköğretime kadar başka bir eğitim sistemi içerisinde, gözlerden ırak, denetimsiz binalarda hayata hazırlanıyor.
O binaların denetimini yapsanız, yangın yönetmelikleriyle, güvenlik yönergeleriyle bir sistem kursanız bile bu yapı tehlike oluşturmaya devam edecek.
Laik, bilimsel, çağdaş bir eğitimin devlete ait okul ve yurtlarda verilebilmesinin mutlak güvence altına alınması, ikili bu yapıya bir an önce son verilmesi gerekiyor.
Paylaş