Paylaş
Yıl 1911. Balkan Savaşındayız. durum çok kötü. Her tarafta hastalık. Kolera baş göstermiş... Kızılay, her zaman olduğu gibi, yardım için çırpınıyor. Fakat sefalet ve hastalık o kadar fazla ki, bu yardıma bütün memleketin katılması gerek.
Düşünüyor, düşünüyorlar. Şehrin yüksek ve tanınmış aileleri, el örgüleri, işleme yapacaklar, bunlar, Kızılay yararına sergilenip satılacak. Güzel. Ama nerede? Yer yok. Kızılay, bu eşyayı sergilemek için bir pavyon yapmaya karar veriyor. Karar ile uygulama arasında fazla zaman geçmemiştir. pavyon yapılmıştır.
Gardenbar ile Kızılay arasında ne ilişki var, diyeceksiniz? Çok.
Çünkü Gardenbar, işte bu pavyonda açıldı. Kızılay, şehrin kibar kadınlarının el işlerini sergilemek için yaptığı bu pavyonu satmış, aynı yerde, orayı alanlar, Avrupa'dan getirdikleri kadınları sergilemeye başlamışlardı.
Gardenbar ilk açıldığı zaman, bugünkü durumunda değildi. Küçük bir yerdi, ve Tepebaşı Kışlık Bahçesi denilen Bugünkü Şehir Tiyatrosu'nun bulunduğu yerde oynayan artistler için yapılmıştı. Yani Avrupai anlamda bir ‘‘bar’’. Türkçesi tezgah.
Burada tezgah başı yapılırdı, ve geç vakitlere kadar devam ederdi. Asıl eğlence yeri ‘‘Tepebaşı’’ndaydı.
‘‘Tepebaşı’’ müessesesini kuran, Bulgar uyruklu bir Yahudidir. İsmi Natanson'du. İstanbul'a yerleşmişti. Burada bir oğlu dünyaya geldi. Onu Fransa'ya gönderdi. Çocuk orada büyüdü. Fransız oldu.
Bugün Fransa'nın ünlü tiyatro yazarlarından Jacques Natanson işte bu çocuktur.
Natanson işgüzar bir adamdı. Fakat yeterli parası yoktu. Sağa sola başvurdu. Eğlence yerlerine gelenler arasında meşhur Huguenin de vardı. O, bu işi ‘‘Komandite’’ etmeye razı oldu.
Tuhaf değil mi? Fakat gerçek.
Huguenin'in yardımıyla Tepebaşı bugüne kadar değil İstanbul'da bütün Balkanlar'da bile eşine rastgelenemeyen bir hale sokuldu.
O zamanı yaşayanlar bilirler, Tepebaşı'nın bütün mobilyası Viyana'dan getirilmişti. Cidden lüks bir yerdi. Bunun üzerine Natanson, Kızılay'dan aldığı pavyonu biraz büyüttü ve ona ‘‘Gardenbar’’ adını vererek, bugün yıkılan eğlence yerinin vaftiz babası oldu.
Bir yıl sonra, 1912'de, Gardenbar ve Tepebaşı, meşhur Lehman tarafından satın alındı. Yazlık bahçedeki sahneyi yaptıran Lehman'dır.
Aradan zaman geçti. Türk İstanbullular, Balkan Savaşının acısını henüz unutamadıkları için Gardenbar'a pek sık gitmezlirdi. Müşterileri, en çok Avrupalılardı. Bu süre içerisinde Gardenbar'a gelmiş olan artistler, cidden sanat değerleri olanlardı, bu sayede, Gardenbar bütün Avrupa artist aleminde ün kazandı.
Yıl 1914. Daha savaş olmamış. O akşam, bugün ‘‘Asri Sinema’’ olan ‘‘Amfi’’ tiyatrosunda, ünlü tenor Jom'un başrolü yaptığı La Juive operası oynuyordu. İstanbul'un bütün yüksek tabakası tiyatrodaydı, tiyatro hıncahınç dolu. Saat 10. O sırada, Gardenbar tarafından bir alev yükseldi. Sonra bir feryat: Yangın var!
Gerçekten yangın vardı. Ve Gardenbar, on beş dakika içinde yandı, kül oldu. Fakat bugün Halk Bahçesi'nin bulunduğu yerde, bir yazlık Gardenbar açıldı. Daha sonra, mühendis Kristidis tarafından, bugünkü... Hayır... Bir hafta önceki Gardenbar yapıldı.
Gardenbar'ın yapımı yeni bitmişti ki, genel savaş patladı, müdürü Lehman, Fransız uyruğunda olduğu için, askerliğini yapmak üzere Fransa'ya gitti, müdür olarak yerine Vichy'yi bıraktı.
Burada kısaca tarihçesini yaptığım Gardenbar'a ait bu bilgiyi bana Fransız Tiyatrosu müdürü, dostum Arditti verdi.
(Gardenbar Geceleri, Fikret Adil, 1. Baskı İletişim Yayıncılık, İstanbul 1990)
Paylaş