Yazarınız hastalığından dolayı yazmıştır...

Fotoğrafımın altında "Yazarımız rahatsızlığından ötürü yazısını yazamadı" ibaresini görmekten bana da gına geldi ama bilindiği üzere illet adres sormuyor; buyur demesen de dinleyen kim, gelip yakana yapışıyor...

Bu seferki aksırık tıksırık olarak değil, ince bir sızı olarak arz-ı-endam eyledi.

Bundan birkaç ay önce sağ elime bir haller oldu. El sallıyorum tıkır, paket kaldırıyorum tukur; bileğimde bugüne kadar alışık olmadığım bir ses ve ardından gelen sızı...

Tam hangi hareketi yapmamam gerektiğini

bellemiş, sızımla yaşamaya alışmışken

takırtılara şimşekler eşlik etmeye başladı. Bilekte başlayıp dirsekte biten, çaktı mı insanın gözünden yaş getiren şimşekler. /images/100/0x0/55eb48e3f018fbb8f8b74cfa

İnsan doktora gider değil mi? Hayır! Ailenin hatta zaman zaman mahallelinin gönüllü doktorluğuna soyunmuş benim gibiler böyle entipüften işler için doktora gitmez; Çin yakılarından, kas gevşeticilerinden, ağrı kesicilerden medet umar, bu arada dirsekten omuza, oradan da dize inen ağrıların nedenini de sert geçen kışa, kemale eren yaşa, genetik mirasa verip romatizma genel başlığı altında toplar.

Acımın sızımın gerçek nedenini öğrenmem kolay olmadı. Önce hayli manidar bir hediye almam, ardından üç ayrı kişiye gitmem gerekti.

İlki diyetisyen Taylan Kümeli.

İkincisi doktor Dehan Yazıcı.

Üçüncüsü doktor Önder Çerezci.

Doğum günümde uzun süredir evden çıkmamama, kar kış bahane edip kanepede uyuklamama, ama en çok da kilo üzerine kilo almama kızdığını bildiğim oğlum Sarp ultimatom gibi bir hediye verdi: Taylan Kümeli’den bir randevu.

Gel de gitme! Analar ve oğullar...

Gittim.

Nişantaşı’nda Halil Bey Apartmanı’nda karşılıklı iki daire. Oradan oraya seğirten ve Taylan Kümeli’nin yanında çalıştığını düşündüğüm genç, güzel diyetisyenler. Üzerinde içine meyve dilimleri atılmış birkaç su sürahisinin durduğu büyük bir sehpa ve geniş, rahat kanepeler.

Ölçülüp biçildikten, gövdemdeki yağ su kas oranını öğrendikten sonra sıra, nasıl yaşadığımın, dolayısı ile nerede yanlış yaptığımın öğrenilmesi açısından elzem olduğu söylenen soru-cevap faslına geldi. Yediğim az yemeği, içtiğim bol içkiyi, son bir yıldır üzerime sinen miskinliği, ne varsa anlattım. Taylan Hanım dinledi dinledi ve bana bütün müşterilerine ilk hafta verdiğini söylediği bir arınma diyeti ve yaptırtmam gereken bir kan tahlili verdi.

O tahlil sonunda da takke düştü kel göründü.

Tam iki sayfa tutan, epey de maliyetli olan tahlilin TSH diye, Tiroid bezelerinin durumunu gösteren bir olmazsa olmazı var. Bunun bir de T 1’i ve T 2’si var. İşte o TSH’nin olması gereken üst sınırı dört ise, bende yetmiş dört!

Taylan Kümeli sonucu görür görmez en nazik sesiyle acilen bir uzmana gitmem gerektiğini; aldığım kiloların da, uyuşuk kedi durumumun da, muhtemelen dizimden dirseğime vuran sızıların da bundan kaynaklandığını söyledi. Araştırıldı, taraştırıldı guatr, nodül derdine düşmüş dostlara danışıldı ve Dehan Yazıcı’nın kapısına dayanıldı.

BİRAZ SABRETSEM GÜREŞÇİ OLABİLİRMİŞİM

Sonuç: Ömür boyu çayıma şeker atar gibi sabah aç karnına kullanacağım bir hormon hapı ve boğazıma oturmuş bir yafa portakalı.

Meğer üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen iyot yoksunu ülkemizde en çok rastlanan hastalıklardan biri tiroid bezlerinin salgı düzensizliklerinden ötürü ortaya çıkan hastalıklarmış. Bunun hiposu, hiperi varmış. Genellikle kadınlarda görülür, doğumla, travmalarla, stresle tetiklenir, bazen de benim durumumda olduğu gibi sinsi sinsi ilerler, günü geldiğinde azarmış.

Kalp damar hastalıkları ve bilumum başka belalar bu aşırı çalışan ya da aksayan bezlerden ötürü ortaya çıkar; benimki gibi külliyen duranlarına ise az rastlanırmış. Dehan Bey nasıl olup da doktora gitmediğime, birkaç kişiyi öldürmediğime, bırakın kilo almayı, pankreas dövüşçülerine dönüşmediğime şaşırdığını söyledi ve acilen bir fizik tedavi uzmanına görünmemi salık verdi.

BU SEFER ADRESİM BELLİ

Onu araştırmadım. Hemen Önder Çerezci’yi aradım.

Önder, aksak Timur halime aldırmadı, elime odaklandı. Hissediyor musun, "evet", elektrik geçiyor mu "ayy", acıyor mu "vayy" arasında teşhisi koydu: Sinir sıkışması ve eklem iltihabı. Dert belli de, derman farklı. Ne aylardır sürdüğüm Çin yakısı, ne şu ne bu. Buz kompresi, B vitamini ve üç hafta süreyle takılması elzem, atelli sargı.

İki gün geçmeden sızıdan eser kalmadı.

Kalmadı ama iş yazı yazmaya gelince olmuyor. Ateli çıkartınca canım yanıyor, takınca parmaklarım oynamıyor.

Ama teşhis bir hafta, tedavi diğer hafta diye yazmamak olmaz. Bilgisayarın başına oturdum ve iki hafta önce Yeditepe Üniversitesi’nde yediğim mükellef yemeği yazmaya koyuldum. Olmadı. Ahmet Serpil’in coşkusu yazıya yansımadı. Gelecek haftaya bıraktım ve herkesin yaptığını yapıp, gördüğünüz üzere başımdan geçenleri anlattım.

BUGÜN KİMSEDEN AF DİLEMİYORUM

Sürçülisan ettiğim malum. Ama affola demeyeceğim!

En azından yazıyı buraya kadar okuyanlar için Taylan Kümeli’den birkaç önemli ipucu vererek kendimi affettireceğim. Çalışmayan tiroid bezine rağmen iki haftada dört kilo yağ yakmayı becermiş bir kadın olarak bu ipuçlarını ciddiye almanızı şiddetle öneririm.

Her gün yemeyin içmeyin -zaten ne mümkün- ama mutlaka bir litre suyu, içine iki adet elma, kabuğu ile dilimlediğiniz iki limon, bir adet çubuk tarçın, iki karanfil katarak kaynatın ve gün içerisinde tüketin.

İçki içmeden önce C vitamini alın.

İçtiğiniz içki kadar su için.

Son suyunuzun, yani gece yatmadan önce içeceğiniz son bardağın içerisine de bir çay kaşığı elma sirkesi katın.

Sudan bıkınca çorbaya sarılın.

Yeşil çay, bitki özleri de serbest.

Katı gıdalar içinse Taylan Kümeli’ye danışın.
Yazarın Tüm Yazıları