Tefessühe* teessüf

Çocukluğumda tefessüh etmiş derdi biri, biri için. Ne demek olduğunu çıkaramazdım ama fena bir şey demek olduğunu sezerdim. Bodrum’a gelmişim, eğlenmeme baksam ya... Adamın tadını tuzunu kaçıran onlarca küçük hikaye. Topluca tefessüh mü ediyoruz ne?

Ailenin yaşlı kadınları aralarında dedikodu yaparlarken çocuk aklımın almadığı kelimeler kullanırlardı..
Tefessüh etmiş derdi örneğin biri, biri için. Cevap yerine bir ‘sen anlamazsın’ bakışı alacağımı bile bile laflarını keser, “Ne etmiş, ne etmiş” diye sorardım...
Tahmin ettiğim gibi de olurdu. Şöyle dönüp bana bakarlar,başlarını sallayıp çık çıklarlar, zahmet edip de doğru dürüst telaffuz edemediğim o garip kelimenin anlamını açıklamazlardı. Ne demek olduğunu çıkaramazdım ama fena bir şey demek olduğunu sezerdim.
Onlar hararetle dedikodularına devam ederken sesimi kısar, olur da kimden söz ettiklerini çözebilirim diye kulaklarımı dikerdim... Çözersem tefessühün de anlamını çözerim diye.. Ailenin haytalıklarıyla can yakan uzak yakın bütün akrabaları gözümün önünden geçerdi: Her biriyle de tefessühün anlamı değişirdi. Pişkin mi demekti acaba? Kumarbaz demek de olabilirdi pekala. Sarhoş mu yoksa?
Tefessühe* teessüf
Geçenlerde televizyondaki bir açık oturumda eski bir dostun bundan on yıl önce olsa paralanırcasına karşı çıkacağı fikirlere paralanırcasına sahip çıktığını gördüğümde kendimi, tefessüh etmiş bu derken yakalayıp gülmeye başladım...
Bizimkilerin tefessüh ettiğine gönülden inandıkları haylaz akrabanın kim olduğunu bu gün bile bilmem... Nush ile uslanmayan, kötekten anlamayan aynı hatayı üst üste yapan biriydi herhalde. Zaaflarına yenik düşen kendini tutamayan biri...
Oysa şimdi öyle mi?
İnsanın kornişon turşusu gibi olmadığını kurulduğu günkü gibi kalmayacağını düşünenlerdenim. İnsan dediğin değişir. Kendi de fikirleri de... Yeter ki bu değişim zamanla gelişen, dönüşen, arklılaşan düşüncelerden kaynaklansın. Ve ucu paraya, nemalanmaya, bal tutanın bal yiyeceği inancına dayanmasın...
Ama biri on yıl içerisinde yaptığı işi yapmaya devam ederken, gözle görülür bir servete kavuşursa, bunu da dün avaz avaza savunduğu fikirlerin tam tersini savunarak sağlamışsa tefessüh etmiştir benim için...
Ne ak saçına ne pos bıyığına saygı duyarım. Nokta.

SAYMAYA KALKSAM ONLARCA MİSAL

Şimdi nereden çıktı bu tefessüh faslı diyeceksiniz. Haklısınız...
Bodrum’a gelmişim, uzun ve yorucu bir kış geçirmişim; dinlenmeme eğlenmeme baksam ya... Hayır olmuyor. Havada garip bir gerginlik var. Ya biri çıkıp bir şey söylüyor ya biri çıkıp bir şey yapıyor ve tadım kaçıyor.
Misal: Kış aylarını Paris ve Tel Aviv’de geçiren yaz aylarında Bodrum’daki yazlıklarına gelen Musevi arkadaşlarım. Paris’te yaşayanlar geldiler, Tel Aviv‘de yaşayan gelmedi. Çocuklar korkmuş, istememiş, çekinmişler... Televizyonda izledikleri görüntülerden dehşete düşmüşler.
Misal Mehmet. Canım ciğerim Kürt Mehmet. Çocukları Türkçeyi mükemmel konuşsun diye evde karısıyla bile Kürtçe konuşmayan ve Bodrum’a geldiğim andan itibaren çocukları el öpmeye getiren Mehmet. Aradığımda memlekette olduğunu söyledi. “Neden” diye sorduğumda çekine çekine bize artık oralarda iş yok dedi.
Misal mahallemizin tek marketinin sahibi Yusuf. Dişinden tırnağından arttırıp çocuklarını okutan ve onların hayatının kendi hayatı gibi olmasını istemeyen Milaslı Yusuf. Geçen yıl çekine çekine iki oğlan da işsiz demişti. İkisi de hala işsizmiş, iflas etmiş, ev kirasını da ödeyemez hale gelince akrabaların yanına Milas’a gitmiş.
Saymaya kalksam onlarca misal daha sayabilirim.
Adamın tadını tuzunu kaçıran onlarca küçük hikaye.
Ama hepsi bir araya geldiğinde insan sormadan edemiyor...
Topluca tefessüh mü ediyoruz ne?
(* çürümek, bozulmak, kokuşmak)

Bodrum’un en yenileri biri gitti kaldı beşi

Bu kadar karamsarlık yeter. Biraz da tatlı yiyip tatlı konuşalım.
Ne olduysa on gün içerisinde oldu. Geçen haftanın yazısına Bodrum bu yıl boş diye başlamıştım. Arada İstanbul’a gittim ve geri geldim ki ne göreyim.. Tehhalıktan eser kalmamış. Her yer dolmuş, her yer salkım saçak...
Adım çıkmış sekize inmez yediye misali, karşılaştığım herkesin bu yıl yeni bir yer açıldı mı diye sorması üzerine kolları sıvayıp küçük bir araştırma yaptım Marina’nın ucunda Mia diye bir yer açılmış, daha da uçta Fener diye küçük bir de balıkçı..
Kırk yılın Sünger’i mönüsünü yenilemiş. Ak-tur’daki Çilingir Sofrası Bitez’e taşınmış ve onun yerine açılan yeni lokanta da eskisi kadar leziz mezeler yapıyormuş. Bir arkadaşım Gümüşlük’te, diğeri Ortakent’te yeni açılan iki yerden söz etti.
Merkezdekilere zaten giderim diye zarı Ortakent’ten yana attım.
Adını sanını yazmak istemiyorum çünkü zarı attığıma atacağıma pişman oldum.
Uzun bir yol gidiyor, dağın tepesinde yeni kurulan bir siteye geliyorsunuz. Taş evlerden oluşan eski dağ köyleri gibi kurulmuş bir site...
Dolayısıyla ortada çeşmesi olan bir meydanı var ve işte lokanta da o meydanda.
O geceye mi özgüydü hep mi böyle bilemeyeceğim ama tümüyle organik ürünlerden mamul olduğu söylenen yemeklerin istisnasız hepsi sasıydı. Belki bilinçli bir tercihtir ama hiçbir yemekte baharat kullanılmadığı gibi tuz da esirgenmiş. Zeytinyağı ülkesinde kullanılan zeytinyağının bile tadı yok. Ortaya bir patlıcan silkmesi, bir brokoli salatası, bir-iki meze daha geldi. Sonuç olarak iyi bir zeytinyağıyla yenir yutulabilir olabilecek mezeler gırtlağımıza dizildi.
Ben o noktada pes edip gittim.
Arkadan gelen keşkeğin de tatlı olarak gelen patlıcanın da yenir yutulur olmadığını inatla gecenin sonunu getiren arkadaşlarımdan öğrendim...
İyi niyetle açılmış, para yatırılmış, umutlar bağlanmış bir yer burası. Peki nasıl olur da açılış gecesi diyebileceğim özel bir gecede ortaya bu kadar sası yemek çıkar?
Aşçı mı kaçtı, aşçı diye mutfağa giren mi kifayetsiz anlayan varsa beri gelsin. Hadi yemekleri beğenmeyen bir ben olsam neyse. O gece onca yolu tepip oraya gelen herkes tabağını eşeleyip döndü üstüne üstlük de fena sayılmayacak bir para ödedi.
Bilenler bilir bir yeri kötülemek için yazı yazmam ben.
Bu kez yazayım dedim. Zararın neresinden dönülse kardır misali, bakarsın varını yoğunu her şeyden de önce emeğini, sevgisini bu küçük lokantaya yatıran arkadaşımın arkadaşı anlar. Anlar ve mutfaktan çıkar.
Anlaşılan bu hafta ne yapsam nafile..
Baksanıza tefessühle başladı yazı geldi sasıya dayandı.
Ama söz!
Gelecek hafta yaz kıvamına geçeceğim.
Tatlı, sıcak yazılar döşeneceğim...
Yazarın Tüm Yazıları