Postmodern ramazan kutlamalarına hoş geldiniz

Ramazan geldi.

Hoş geldi sefalar getirdi.

De... Bu yıl, daha doğrusu son yıllardaki gelişi eski gelişlerine benzemiyor gibi.

Aslında ramazanın bu işte bir suçu yok...

O her zamanki gibi vakti saatinde uslu edepli geliyor da, karşılanması değişti.

Sanki gelen çocukluğumun ramazanlarına hiç mi hiç benzemeyen başka bir ramazan.

Uhrevi olması gerekirken dünyevi; fazla tantanalı, fazla cakalı postmodern bir ramazan.


Nereden mi çıkarıyorum bunları?

Televizyondan, haberlerden, gazete eklerinden... Hepsinden.

Örneğin bir süredir reklam kuşaklarının baş tacı olan kola reklamına bakın. Toskana bahçelerini hatırlatan kocaman bir bahçede upuzun bir sofra kurulmuş. Mutfakta yemek hazırlayan genç kadınlar, sofrayı düzenlemekle meşgul yaşlılara merakla çocukların nerede olduğunu soruyorlar. Belli ki afacanlar muzırlık peşinde. Gizli gizli meşrubat tenekelerini taşımalarından, hınzır bakışlarından, bahçenin kuytu köşesindeki hummalı çalışmalarından bunu anlıyoruz.

Akşam olup da aile orucunu açmak için masa başına geçtiğinde de gün boyu neyle uğraştıklarının sırrına varıyoruz: Meğer o tenekelerden kandiller yapmış, yan yana dizip ‘Hoşgeldin ramazan’ yazmışlar.

Aile büyükleri mutlu mutlu gülümser ve bir dikişte kolalarını içerken reklam bitiyor.

Gelen bayram olsa anlayacağım da, gelen ramazan...

Benim bildiğim, bayramın ilk günü aile büyüğünün evinde toplanılır, çoluk çocuk şen şakrak yemek yenirdi.

İftarın şatafatı olmazdı. İçe dönüktü. Mahremdi.

Anlaşılan o da değişti.

İÇİNDE ALLAH YAZAN HURMA ALIR MIYDINIZ?

Gene televizyondan: Bu kez haberler. Son günlerde ramazanın gelişini fırsat bilen toptancıların yaptıkları zamlarla hurma fiyatlarının el yaktığı anlatılıyor. Kamera, her biri farklı fiyattan tepsi tepsi hurma gösteriyor. Buraya kadar iyi. Sonrası biraz tuhaf...

En pahalı hurma, bölündüğünde içinden Allah yazısı çıkan hurmaymış. Gelen geçene bu hurmalar soruluyor. Duydum ama görmedim diyenler, aah biz kim o hurmaları almak kim diye vah vahlananlar, hurma var hurma var diye bilmiş bilmiş başlarını sallayanlar...

Yaklaşık on beş dakika süren haberi sonuna kadar izlediysem de söz konusu hurmaların ne menem hurmalar olduğunu çözemedim.

Meyvelerin içlerine karamela yazısı gibi yazı mı konmuş, yoksa ayrıntısı verilmeyen bir mucize mi vuku bulmuş, bilemedim.

Bildiğim, bu hurma sevdasının da yeni olduğu.

Hurma denilen hafif pörsük meyve elbette çocukluğumda da vardı. Bulunca yerdik de. Ama orucu hurma ile açma kuralı bana sorarsanız son yılların modası.

Diğerlerini bilemeyeceğim ama bizim ailede oruç tutanlar bir yudum su içip oruçlarını açar, sonra da oturur yemeklerini yerdi. Yedikleri de bildiğimiz akşam yemeği...

Bu da değişmiş, anlaşılan.

NİNEMİN KEMİKLERİ SIZLIYOR MUDUR ACABA?

Bu kadarla kalsa iyi!..

Zenginlerin ramazan boyunca verdikleri iftar davetlerine ne demeli?

Müslüman olanı olmayanı hepsi birbiri ile yarışıyor gibi.

Haftalık magazin dergileri onların haberleri ile dolu: Filanca bilmem nerede verdiği iftar davetinde şu kadar konuğunu ağırlamış, falanca şıklığı ile göz kamaştırmış, kuş sütünün eksik olmadığı masalarda su sel gibi akmış ve gece boyunca Avrupa Birliği’ne girişimiz konuşulmuş.

Düğün öncesi düğün kadar gösterişli kına gecesi yapmak bir, ramazan boyu davetten davete koşmak iki. İkisi de zamane zenginlerinin yeni hobileri değil mi?

Anneannem -ki deli Çerkez’in önde gideniydi ve namazla niyazla pek ilişkisi yoktu- ramazan boyunca kapısını kapatan zenginleri kınardı.

Ona göre zenginlik demek, bir ay boyunca kapının herkese açık olması demekti. Her gün üç kap yemek pişmeli, isteyen selamsız sabahsız kapıdan girip karnını doyurabilmeliydi.

Yaşayıp bugünleri görse, tövbe yarabbi diyeceğinden eminim.

Davulcularla ilgili haberi okusa gözlerinden yaş gelene kadar güleceğinden de...

DAVULCULARMIZ DÜNYAYA AÇILACAK
Belki gözünüzden kaçmıştır.

Ben, kurdukları çadırların büyüklüğü ile böbürlenen ve hafiften rekabete tutuşan belediyelerimizden birinin dahiyane fikrini okuyunca ne yalan söyleyeyim, önce inanmadım. Yanlış, abartılı bir haber okuduğumu sandım. Değilmiş... Gerçekten de işgüzar belediyelerimizden biri, ramazan davulcularından perküsyon ustaları çıkarmaya ahdedip, ünlü müzisyen Okay Temiz ile anlaşmış. Kursa katılan davulculardan biri de verdiği ilk demeçte hedefinin Avrupa’ya açılmak olduğunu söylemiş.

Paris’te ramazan davulcusu... Olur mu olur.

Ayısı elinden alındıktan sonra davulunu ne yapacağını şaşıran vatandaş eğer usulünü öğrenir de tokmaktan hıncını çıkarmaz, bir de tıs tak çalmayı becerebilirse pekálá olur!

İyi bir köşe tutmaya görsün, önüne açtığı şapkaya birkaç euro atacak müşteri de bulur.

Ama ondan ricam önce bizim semte gelmesi.

Gelsin, bizim sokakta çalsın.

Elini bizim mahallede alıştırsın.

Bileti benden.

Yeter ki bizi, ramazanımızı zehir eden ve bayram sabahı kargalar uyanmadan kapıda belirip mahallenin ‘resmi davulcusunun’ kendi olduğunu söyleyen o dört zebaniden kurtarsın.

Dedim ya, bileti benden.

Ama tek yön: Dönüşü olmayan cinsinden.
Yazarın Tüm Yazıları