Kar ekranı

Kar yüzünden burnumuzu evden çıkarmadık, gezmedik, ha bire televizyon izleyip oturduğumuz yerden ahkam kestik ama gün geldi çattı işte: Yazı yazılacak... Madem son hafta televizyon karşısında geçti, ondan dem vuralım.

Haberin Devamı

Bu günlerde içinde kar geçmeyen ne bir cümle kurmak mümkün ne de duymak. “İstanbul’a kar yağdı da yayıncılar ülkeye kara kış geldiğini anladılar” diyenler istedikleri kadar sitem ededursun, istediği kadar köy yolları kapansın, kamyonlar çığ altında kalsın, Avrupa’da soğuk yüz kişinin canını alsın, ekranlar İstanbul’daki kar manzarasına kilitlenmiş durumda.
Manzara demek ne kadar doğru bilemem, kar çilesi demeli belki de. Soğuk havayla arzı endam edenlerin başında da grip salgını geliyor. Kimi arasam, kiminle konuşsam grip. Hem de öyle babadan görme grip değil, domuz gribinden yatıyor herkes.
Gün geçtikçe Ağustos sıcağında bile sırtı ürperdiği için yanlarında şal taşıyan yaşlılara benzediğim için karlı havayı içeriden izlemeyi yeğleyip eve hapsettim kendimi. Şikayetçi olduğum söylenemez ama gönüllü ev hapsinin de sıkıntısı yok değil. Tamam oturduğumuz yerden ahkam kestik ama gün geldi çattı işte: Yazı yazılacak... İyi de ne yazılacak?
Madem son hafta televizyon karşısında geçti, ondan dem vuralım...

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55ea9e85f018fbb8f88bd851

ARSLAN YÜREKLİ KADIN

Evvel emir şafak vaktinde uyanan biriyim. Ama ömrümde kalkar kalkmaz televizyon karşısına geçtiğim vaki değildir. Bu hafta hayatımda ilk kez ‘kalkar kalkmaz kahvesi’ni televizyon karşısına içtim. O saatte bir gün önce zaten izlediğim programlar olduğundan. haberler başlayana kadar film kanalları arasında zıplayarak başlıyordum güne.
En çok da Moviemax Festival kanalını... Peter Haneke’nin olağanüstü filmlerinden tutun da bu güne dek adını duymadığım Çek, Slovak ve İzlandalı yönetmenlerin filmlerine kadar harika filmler gösteriyor Festival. Speed benlik değil, üçüncü sınıf aksiyon filmleri oynuyor genellikle. Family daha da beter, ya atları babalarından çok seven yumurcaklar ya çocuklarını işlerinden az seven ana babalarla ilgili bir sürü film. Star’da ne çıkarsa bahtına gibi bir dert var. Kimi zaman iyi bir oyuncunun kötü bir filmi kimi zaman da iyi bir oyuncunun harika bir filmiyle karşılaşmak olası. MGM kanalı da öyle...
Film faslı bittikten sonra, ikinci kahve Haberler’le... Spor faslına kadar ya NTV ya CNNTürk. Bloomberg’e alışamadım gitti, gene ya NTV ya CNNTürk. Ama ondan sonra, bırakın kanal arasında zıplamayı Ayşenur Aslan’ın ‘Medya Mahallesi’yle ekrana mıhlandım her gün. Televizyonların en yürekli programını yapıyor bence. Böyle bir dönemde, milletin gıkı çıkmazken ancak ‘Ayşenur gibi Arslan yürekli bir kadın’ yapabilirdi böyle bir programı dedirtiyor izleyicisine.
Erken kuşak programları içerisinde TV 8’deki ‘Erken Baskı’yı da anmadan geçmeyeyim. Gerçekten müthiş başarılı bir program Seda Akgül’ünki.
Gelelim sonraki saatlere. Doktorların boy gösterdiği, her gün bir sağlık sorunun işlendiği programların tutkulu seyircileri olduğunu bilsem de hiçbirini sonuna kadar izleyemedim desem yeri.

Haberin Devamı

KOCA ARAYANLAR ISTIRAP HADDİM

O zaman gelsin kumanda... Star TV’nin yeni sabah kuşağı Melek’i izledim birkaç gün. Gerçekten harika bir stüdyo, aslına bakacak olursanız, yemeği, dedikodusu, modası, pratik bilgileri ve sağlığıyla güzel düşünülmüş bir format ama daha tam oturmadığından mı neden bilmem, nedense afili bir şefin elinden çıkma rejim yemeği duygusu uyandırdı.
Buna karşılık Saba Tümer’in Show’a geçmeden yaptığı gece programlarını daha çok sevdiğime karar verdim. Saba, genel değil özel izleyici kitlesi olan saatlere yakışıyor. Konukları, konuları ve kahkahaları o programlarda daha içten daha samimiydi gibi geliyor. Yalnız bu arada fıstıklaştığını ve Brandmail ile harika anlaşması nedeniyle şıklaştığını söylemeden geçmeyeyim.
Koca arayanlar, evlenmek için sekiz takla atanlara on dakika bile bakamadım. Bu istiap haddi bile değil, neredeyse ıstırap haddi çünkü. O saatlerde gelsin yabancı kanallar: BBC, CNN, El Cezire ve TV5 Monde... İçlerinde en kakavanı kesinlikle Fransız olanı.
Oldu mu akşam; geldik mi dizilere... Aslında başını izlemediğim bir diziyi izlemeye yeltenmezdim eğer ev hapsini paylaşmaya gönüllü arkadaşım Situş bir dizi canavarı olmasaydı. Birini seyrederken üçünü kaydediyor, kaydetme olanağı yoksa da zinhar kimsenin evine gitmiyor. Onunla izledim dizileri. Kimini başını kaçırdığım için anlamadım, kimi içimi kıydı, kiminin temposu baydı...
Ama ne yalan Muhteşem Yüzyıl...
Muhteşem Yüzyıl’dı!

Yazarın Tüm Yazıları