O kadar çok acil diye başlayan cümle duydum ki, acil sözcüğünün anlamını unuttum.
Acilen yazılması gereken bir metin geliyor, tam yazıya oturuyorum, acilen gel diyen biri arıyor, fırlayıp çıkıyorum, cebe önce buraya uğra bu iş daha acil mesajı düşüyor.
Bunca acil, acilen çekip gitme isteği uyandırıyor insanda tabii.
Böyle zamanlarda koca yıl torbaya girmiş gibi, yığınla angarya da tüy dikmek için sıraya girmiyor mu, işte o zaman acil tek şey ifade ediyor: Acil servis. Kaldırsınlar, yatırsınlar, uyutsunlar...
Dediğim gibi felaket bir haftaydı.
Böyle günlerde dostların varlığı tek tesellisi oluyor insanın.
Han dediğin yere hamam kuran, aman demeden yardıma koşan dostların...
Tek tek saymayayım şimdi, onlar kendilerini bilir zaten ama teşekkür etmeden de geçemem.
Koccaman bir teşekkür. Hepinize.
Hakkında 200 mektup gelen aletyemek-mutfak insan-portre * ağırlama-sofra adres-mekan içki-sigar mey-meyhane lokanta-bar çay-kahve ev-dekorasyon tasarım * düzenleme çiçek-bahçe televizyon haber-dizi tatil-gezi-şehir otel-spa-sağlık yoga-reiki kişisel gelişim güzellik-makyaj * moda-alışveriş sinema-tiyatro edebiyat |
Okurlarımın çoğu kadın mı yoksa konu güzellik olunca kadınlar mı kağıda kaleme sarılıyor bilemedim, ama ne zaman estetik ile ilgili bir şey yazsam mail yağmuruna tutuluyorum. Soruların özünü, söz ettiğim şey her neyse artık - tedavi, krem, alet- gerçekten etkili olup olmadığı oluşturuyor. Söylediğiniz gibi mi diye soruyor mail sahipleri. Nitekim Nu Skin ile ilgili yazımdan sonra da aynı şey oldu, yaklaşık iki yüz kadar mail geldi. Kimilerini cevapladım, kimilerini cevaplayamadım. Bu tür konularda okura kefil olmak da kolay değil. Herşeyden önce kişinin beklentisini bilemiyorsunuz. Bir de sonuç ciltten cilde değiştiği gibi, o sonuca ulaşmak için gereken süre de değişiyor. Baktım olacak gibi değil, derdimi beni bu aletle tanıştıran Ayşe’ye açtım. Ayşe altını çize çize sonuç almak için düzenli kullanım şart diyor. Ama haftada sektirmeden üç kez kullanan bütün müşterilerinin olumlu sonuç aldıklarını ve www.nuskin.com.tr adresine göz atılırsa, çok daha ayrıntılı bilgiye ulaşılacağını belirtiyor.
Elçiye zeval olmaz diyor, aradan çekiliyorum.
Saç çıkaran Drakula yöntemiMadem konuyu estetikten açtık, devam edelim.
Lale ile Ziya benim yakın dostlarım. Lale ve Ziya Şaylan. Lale mimar, Ziya doktor. Otuz yıl kadar Almanya’da yaşadıktan sonra Türkiye’ye döndüler ve İstanbul’a yerleştiler. Hep derim insanın mutlaka bir doktor, bir avukat, bir de mali müşavir üç yakın arkadaşı olmalı diye. Ziya’nın Türkiye’ye gelişiyle doktor-arkadaş kotam da dolmuş oldu. Yola bu niyetle çıkmamasına rağmen neredeyse meslek hayatının tümünü estetik alanındaki son gelişmeleri takip etmeye adayan Ziya’ya, aslında ben sadece güzellik meselelerini değil, eşin dostun başına bela hastaklıklardan tutun da annemin diz ağrılarına kadar aklımı kurcalayan her soruyu sorarım. Bilirim ki işinin ehlidir. Bilirim ki elinden gelen bir şeyse yardımıma koşacak, yoksa beni doğru adrese yollayacaktır.
Üç ay kadar önce beni arayıp çağırdığında, her zamanki gibi tıpış tıpış gittim. Uzun süredir onarıcı hücre tedavisini araştırıyor, nerede bir konferans var üşenmeden katılıyor, çıkan bütün makaleleri hatmediyordu.
Saçlarımdan mustariptim. Hiçbir zaman gümrah saçlarım olmamıştı gerçi ama, tiroid belasıyla olan daha da cılızlaşmış, ondan da beteri cansızlaşmıştı. Bakımmış, şuymuş buymuş hak getire. Gittiğimde Ziya kıs kıs gülerek, şimdi sana Drakula yöntemi uygulayacak ve birkaç ay içerisinde şampuan reklamına çıkacak kadar olmasa da seni bu saç bu kabusundan kurtaracağım dedi.
Drakula yöntemi mi?
Başkası söylese aynı anda tüyerim.
Yaptığı şey aslında basit. Sizden az biraz kan alıyor, sonra bunu özel bir işlemden geçirip yeniden size enjekte ediyor. Ama saçınıza, ama yüzünüze. İşlem dediği kandaki alyuvarların santrüfüjden geçirilip akyuvarlardan ayrılması, akyuvarların da kalsiyum takviyesiyle yoğunlaştırılması. Kan kendi kanınız olduğu için yan etki sıfırmış ve kanınızdaki onarıcı hücrelerle büyüme hormonları sayesinde müthiş sonuçlar alınıyormuş.
Hadi bakalım dedik kuzu kuzu kanımızı verdik.
Üçüncü uygulamanın sonunda o da ne? Soluk saçlarım canlandı, o kadarla da kalmayıp yeni saçlar çıkmaya başladı.
İşte buna kefilim.
Topyekun kellerde işe yarar mı yaramaz mı bilmiyorum ama benim durumumdakilere çare olduğu su götürmez.
Bu durumda sevgili Drakula’ya, hoş geldin sefalar getirdin diyor saçımın derdine derman olduğu için gönülden teşekkür ediyorum.
Nu’lara bakmadan geçmeyinEugenio Zanchetta ile tanıştığımda varlığının hayatıma bu kadar güzellik katacağını bilmezdim elbet. Nurçin Sebük tanıştırdı bizi. Nurçin’in çok eski bir arkadaşıydı ve İtalyan moda dünyasının yakından tanıdığı bir tasarımcıydı. Nurçin yeteneğini ve zevkini öve öve bitiremiyordu.
Tanışır tanışmaz kanımız kaynaştı, ruhumuz uyuştu. Bunda Nurçin’in de payı var elbet. Dostunuzun dostu durumu.
Birkaç kez bir araya geldik, bir iki yemek yedik sonra araya kimbilir ne girdi, koptuk. Bundan üç yıl kadar önce Nurçin arayıp da büyük ikramiyeyi kazandığını muştulayan biri gibi, Eugenio İstanbul’a geliyor, dediği güne kadar...
Eugenio gerçekten de buraya yerleşti ve çıkmamak üzere hayatıma girdi.
Sık mı görüyoruz birbirimizi peki? Yoo...
Ama orada olduğunu biliyorsun ya, çok beğendiğin biri seni beğeniyor ya yeter.
Geçenlerde her başım sıkıştığında olduğu gibi kalkıp atölyeye gittiğimde gördüğüm koleksiyona öyle bayıldım, öyle heyecanlandım, öyle gururlandım ki, yarım saat için uğradığımı unutup üç saat kaldım. Beni Aya Bağla imiş koleksiyonun adı. Ay renkleri. Doğarken büründüğü altın dolunayda dönüştüğü gümüş, bulutlu gecelerde örtündüğü gri.
Alırsınız almazsınız ayrı. Ama Nu’lara bakmadan geçmeyin emi?