Pis, yağışlı bir İstanbul ikindisi Ortaköy’deki Radisson Oteli’nin lobisinde, bahsi geçtiğinde neredeyse sanal bir kahraman olarak nitelendirilebilecek birini bekliyorum: Nurten Öztürk’ü.
Kendisi başarılarının dillendirilmesinden hiç mi hiç hoşlanmayan, basında yer almaktan zerre hazz etmeyen, bütün ciddi iş kadınları gibi arkada durmayı ve eşi ile sıfırdan başlayarak yarattıkları markanın gölgesinde yaşamayı yeğleyen biri.
Aslında, bundan yirmi yıl önce biraz da oradan oraya tayin edilmekten yoruldukları ve çocuklarının eğitimi için kök salmalarının elzem olduğunu düşündükleri için öğretmenlikten istifa eden idealist bir çiftin kurduğu iş, eğer bugün Türkiye’nin en önemli şirketlerinden biri olmuşsa; bence o öykünün yazılması çizilmesi, örnek olması gerekir ama yapılacak bir şey yok. Kendisi de, eşi de öne çıkmayı sevmiyor. OPET gibi hemen herkesin bildiği bir markanın kurucuları ve ortakları olduklarının kamuoyunda bilinmesini, adlarının yaptıkları işin önüne geçmesini istemiyorlar.
O gün bir araya gelme nedenimiz Nurten Hanım’ın bunca yıl sonra OPET’in kuruluş hikayesini anlatmak istemesi değil elbette. Lafı döndürüp dolaştırıp şu anda bütün zamanını vakfettiği Tarihe Saygı Projesi’ne getiriyor.
Her ne kadar yazılmasını arzu etmediğini bilsem de yazmamak olmaz: Nurten Öztürk öğretmen. Biyoloji öğretmeni. Eşi de fizik. İşte bu iki öğretmen çok sevdikleri mesleklerini bırakıp, OPET’i kuruyorlar. Yakınları tarafından hayalcilikle suçlanmalarına, karşılaştıkları bütün engellemelere rağmen pes etmiyor ve o küçük şirketi yirmi yılın sonunda bugünün OPET’i haline getiriyorlar.
Peki bu büyük başarıdan sonra çocuklarını büyütmüş, şirketinin yönetimini profesyonellere devretmiş, artık bizatihi çalışması gerekmeyen biri ne yapar? Durur dinlenir, gezer eğlenir değil mi? Değil işte... Nurten Öztürk’ü biraz da sanal kahraman olarak adlandırmam tam bu yüzden. O, dur durak bilmeyenlerden. Üstelik hálá, bu kez gönüllü olarak, ancak gene herkesin bu iş başarılamaz diye baktığı zorlu alanlarda çalışanlardan.
Ne gibi mi? Temiz Tuvalet Kampanyası, Yeşil Yol ve Tarihe Saygı Projesi gibi...
Bundan beş yıl önce bir gün, havaalanında tuvaletten çıkan iki turistin yüzlerini buruşturmalarına içerleyen Nurten Hanım soluğu şirkette alıp, Türkiye genelinde Temiz Tuvalet Kampanyası başlatmak istediğini söyleyince hemen herkes hatta ona her konuda güvenen eşi bile bunun kolay olmadığını, bütün genel tuvaletleri yenileseler bile tuvalet eğitimi olmayan halkımızın yenilenen tuvaletleri temiz tutamayacağını söyleyip karşı çıkmış. Da... Dinleyen kim? Nurten Hanım kolları sıvamış. İşe Opet istasyonlarındaki tuvaletlerden başlamış. Temiz olanları ödüllendirip, denetimi geçemeyenlerin sözleşmelerininfeshedileceğini söyleyip bu zorlu işe kalkışmış. Tuvaletlerini yenilemek isteyenlere sponsor olmuş; adı köylerde, beldelerde, kasabalarda duyulmaya başlamış. Muhtarlarla, belediye başkanları ile işbirliği yapmış, yazılı broşürler basılmış, yarışmalar açılmış. Kampanya, Türkiye’nin en doğusundan en batısına umulmadık ölçüde başarılı olup, ödüller almış. Bunu Yeşil Yol kampanyası izlemiş. Özellikle şehir girişlerinin çoraklığına takılan, ilk izlenimin önemine inanan Nurten Hanım gene hayalcilikle suçlanmayı göze alıp, yeşillendirme, çiçeklendirme işine bulaşmış.
Yeni göz bebeği ise Tarihi Gelibolu Yarımadası’nın Güzelleştirilme Projesi. Yaklaşık beş milyon dolarlık bu yeni proje de, toplumu bilinçlendirmeye, tarihi, turistik, kültürel ve doğal zenginliği koruyup güzelleştirmeye yönelik. Hemen hemen Gelibolu yarımadasının tümünü kapsıyor. Örnek köyler olarak, Alçıtepe, Bigalı, Eceabat ve Kilitbahir seçilmiş.
OPET bünyesinde çalışan mimarlar tarafından çizilen ve onaylatılan meydan yenileme, mevcut parkları geliştirme, tarihi binaların, çeşmelerin restorasyonu ve kendi evlerini boyamaları koşuluyla tüm köy evlerine bedelsiz olarak verilecek dış cephe boyalarıyla başlatılan çalışmalar zaman içinde yarımadanın bütün köylerini kapsayacakmış.
Beş yıla kalmadan Gelibolu’nun çehresinin değişeceğine ve geçerken insanın içini cızlatan görüntülerin silineceğine eminim. Nurten Öztürk’ün işin ucunu bırakmayacağına da! Gelibolu’yu başka bölgeler izleyecektir.
Peki böyle bir kadına "Hükümet gibi" denmez de ne denir?
Yıldızlı ama yaldızlı olmayan bir yer
Önünden hemen her gün geçmeme, kum yığınları ile kaplı yolun temizlenip açıldığını, yıllarca yarı metruk halde bitirilemeden duran binaların inşasının nihayet tamamlandığını görmeme rağmen, bir gün olsun merak edip gitmedim. Daha doğrusu orada açılanın ne olduğunu bile sorup öğrenmedim. Bir gün yurtdışından gelecek bir grup arkadaşın arkadaşı için yıldızlı ama yaldızlı olmayan bir yer bakınır ve İstanbul’daki otel sayısının azlığından şikayet ederken, biri neden Radisson’u düşünmediğimi sordu. Sordu da öğrendim...
Geniş lobisine adım attığınızda, otelin hem şehir merkezine yakın olmak hem de şehrin gürültüsünden kaçmak isteyen müşteriler için tasarlandığını anlıyorsunuz. Ağırlığı, şatafatı ile insanın ezmeyen modern bir dekorasyonu var. Manzaranın tam karşısına kurulmuş barı ve ikinci katta özel davetler için ayrılmış terası çok güzel. Oda fiyatları diğer yıldızı bol otellere oranla ucuz. Ve köşe odaların manzarası şahane.
Yabancılar için pahalı olmayan otel arayanlara, ille de yaz düğünü yapmak isteyen ve yer bulamayanlara, buluşmak için şöyle sessiz sedasız olsa da rahatça konuşsak diye Ortaköy civarında yer bakınanlara duyurulur.