Bodrum’u pek tanımaz. Pek değil hiç.
Şemsiye, şezlong, kitap, deniz. Bir de eline yapıştığından korktuğum Blackberry’si.
Feride’nin yazı böyle geçer.
Buraya birlikte geldik sayılır.
O her zamanki gibi cee yapıp gidecek, ben kalacağım.
İyi niyetliyim ya, görüşürüz dedim.
Evi toparlayacağım ki, yaşamaya başlayayım ama sevgili Selahattin Duman gibi ne kabloları bulabiliyorum, ne televizyonu açabiliyorum, ne suyun neden akmadığını çözebiliyorum, bir curcunadır gidiyor. Değil arkadaşlarla buluşmak, evden burnumu çıkartamıyorum.
Bir aradı, “Deniz harika gelsene” dedi, hali pür melalimi anlattım.
Bir aradı, “Dolunay şahane hadi gelsene” dedi, imkansızlıkları sıraladım.
Bir aradı, ayakkabı numaramı sordu, harika sandaletler bulmuş bana da alacakmış.
yemek-mutfak ağırlama-sofra * adres-mekan içki-sigar mey-meyhane lokanta-bar çay-kahve ev-dekorasyon tasarım * düzenleme çiçek-bahçe televizyon haber-dizi tatil-gezi-şehir * otel-spa-sağlık yoga-reiki kişisel gelişim güzellik-makyaj moda-alışveriş sinema-tiyatro edebiyat insan-portre |
Son arayışında noktayı koydu: “Yarın akşam İspanyol meyhanesine gidiyoruz.”
İspanyol meyhanesi mi? Bodrum’da İspanyol meyhanesi ha? İlk kez duyuyorum.
İspanyol meyhanesi denilen “La Pasion”, bundan iki yıl önce eski bir Bodrum evinin büyük ağaçlı avlusunda açılmış, kırmızı örtülü masaları olan şirin bir lokanta.
Girişin sağında uzunca bir bar var. Solu da canlı müzik yapan ikiliye ayrılmış.
Müzik çok iyi. Öyle bar bar değil, mırıl mırıl...
Mekanın hakkını vermek için başta İspanyolca, ardından Fransızca, İngilizce, Türkçe derken eskilerden yenilerden çalıp söylüyorlar.
İnsanın içini titreten cinsten.
Biz o gece tapas yedik. Gazpaço’yu es geçtik bilemem ama ortaya gelen mezelerin çoğu lezzetliydi. Tapas’larımıza kuşkonmazlı olanının konserve olması gibi eksi, chorizove hamonlu olanların çok iyi olması gibi artı puanlar verdik.
Mönüde bana fazla iddialı gelen tavşan yahnisi, bıldırcın dolması gibi yemekler de var. Bir de elbette paella...
Özellikle Cihat-Zeyno ikilisini yeniden dinlemek ve garsonun öve öve bitiremediği paellalarını denemek için bir kez daha gideceğim.
Feride’ye bu saklı köşeyi nasıl bulduğunu sorduğumda, “Peride’yle geldim” dedi.
Feride ve Peride. Ama nasıl kafiye?
Feride ile Peride bin yıllık dostlar ve Peride İstanbul’dan yorulup Bodrum’u mesken tutanlardan.
Döne döne aynı adreslere gitmekten sıkılıp değişilik arayanlara La Pasion’u öneririm. Rezervasyon yaptırırken kimin çaldığını da sorun derim.
Atatürk Caddesi, Uslu Sokak, No: 8, Tel: 0252 313 45 94.
Giritli ailenin 40 yıllık mutfak kültürüBodrum bu yıl boş. Bomboş değil belki ama boş. Ağustos’un 20’si Ramazan, şunun şurasında el ayak çekilmesine 1.5 ay var.
Esnaf dertli. Ağzını bıçak açmıyor.
Kimi faturayı ekonomik krize, kimi kendisine çıkarıyor. “Şımardık” diyor, “Yerliyi yabancıyı kazıkladık” diyor, “Parsayı Çeşme’ye kaptırdık” diyor, zamanının Laleli esnafı gibi kara kara eski güzel günlere nasıl dönüleceğinin hesabını yapıyor.
Her yıl kapanan yerler olurdu ama bu yıl ortalık kiralıktan, satılıktan geçilmiyor.
İşi büyütenler de yok değil. Bitez Dondurmacısı o minicik dükkanın sağını solunu almış koca bir yer yapmış.
Yanındaki Çapkın Manav da öyle. Biraz ileriye Çapkın Market’i açmış. Bir de halasının yaptığı otlu börekleri satıyor ki ha-ri-ka. Ot deyince...
Gökçen Adar’ın HayyKitap’tan çıkan “Ot” kitabını mutlaka edinin derim.
Yazarın Giritli ailesinin 40 yıllık mutfak kültürünün ürünü olanların yanı sıra Ege’nin değişik bölgelerinden derlediği tarifleri topladığı bu kitabın yemek yapmayı seven insanlar kadar Ege kıyısındaki lokantalarda çalışan aşçıların da ellerinin altında bulunması gerektiğine inanıyorum.
Ot deyince akıllarına sadece hardal otuyla semizotu gelmesin, lezzet deyince akıllarına sadece haşlayıp üzerine zeytinyağı gezdirmekle yoğurda bulamak düşmesin diye...
El değmişken yazarın diğer kitapları da alınabilir elbette.
Sevgili Hülya Ekşigil ile birlikte hazırladığı “İlkbahar-Yaz-Sonbahar-Kış” ve içinde 100 tarif barındıran “Balık” mesela.
Gökçen Bey’den öğrenilecek çok şey var.
Güzel binalara çirkin tabelalar
Hep battı, hep gözüme batacak.
Bodrum’un görüntüsünü berbat eden bir şey var: Tabelalar.
Bakıyorsunuz gayet güzel dükkanlar, işhanları yapılıyor. Mimari olarak hoş, yarımadaya yakışır binalar.
Ne zaman ki içlerine birileri taşınıyor, ne zamanki herkes aklına esen tabelayı bir yere çakıyor olan oluyor.
Eciş bücüş yüzlerce tabela yüzünden Bodrum’un çehresi çiçek bozuğu oluyor.
Yok mudur bunun bir çaresi?
Yok mudur buna bir kural koyacak olan?
Sizden bu konuya da el atmanızı istesek çok mu ayıp olur Sayın Mehmet Kocadon?
Herkesin elinde o pembe kitapGeçen yılın gözdesi Masumiyet Müzesi’ydi.
Şimdi varsa yoksa Aşk.
Gençlerin, kadınların hepsinin elinde kapağını bir erguvan yaprağının süslediği bu pembe kitap var.
Pembe kalp şakrasının pembesiymiş.
Erguvan yaprağının röntgenini de dostu olan bir fotoğraf sanatçısı çekmiş.
Aşk aslında hep sıfatla anılır ‘Büyük Aşk’, ‘Efsane Aşk’ gibi diyordu NTV’deki röportajında Elif Şafak.
Kitabın adını koymakta zorlandığını, sonunda da bu sade haliyle bırakmayı yeğlediğini anlatıyordu.
Tasavvufu sulandırıyor diye eleştirenlere de, “Üç kişi bile kitabımı okuduktan sonra tasavvufa merak salsa bundan ancak mutluluk duyarım” diye cevap veriyordu.
Satış 200 bini geçmiş.
Ne iyi, ne iyi.
Gündoğan’ın büstleriBir iş için Gündoğan’a gidiyoruz.
Sıcak bastırmış.
Oraya sap buraya sap derken yolumuzu şaşırdık ve belediyenin önüne çıktık.
Tam geçip gideceğiz, baktım girişin iki yanında sıra sıra büstler.
Ama şaka değil 8’erden 16 büst.
Tam ortalarındaki Atatürk’ünki de, geriye kalanlar kimler peki?
Merak ettim, indim. Aaa o da ne?
Hun’lardan Göktürk’lere tarih derslerinde okutulan eski yeni Türk devletlerinin kurucuları.
Çekik gözlü hanlar...
‘Atalarımız’ oluyorlar galiba.
Dört nala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e kısrak başı gibi uzanan bu topraklara gelmiş, Anadolu’yu fırtına gibi geçtikten sonra da ne alakası varsa Gündoğan Belediyesi’nin bahçesine konmuşlar anlaşılan.
Alakası belli: Gündoğan Belediye Başkanı sizce hangi partili?