Yıllar önce bir yurtdışı gezisinde aniden tansiyonum düşmüş, soluğu doktorda almıştım.
Geçmiş gün, doktor bir iki ilaç mı vermişti yoksa bol bol nasihat edip beni geri mi göndermişti şimdi hatırlayamıyorum. Ama önündeki kartelaya boyumu, posumu, yaşımı, kilomu yazdıktan sonra ‘‘Zararlı Alışkanlıklarım’’ üstüne çekildiğim sorguyu da, birbiri ardına gelen ahret sorularını da hiç unutmadım: Tam kazasız belasız bir iki tanesini atlatmıştım ki, sıra kahveye geldi. Kahve içer miydim? Evet içerdim. Buraya kadar her şey iyi. Ama ne zaman ki tükettiğim günlük kahve miktarını söyledim, doktorum benim hálá hayatta olmamın bile mucize olduğuna inanan bir tavırla, öyle dik dik yüzüme baktı, öyle onaylamaz bir sesle cık cık dedi ki, uzun süre her kahve keyfime, kulağıma yapışmış bu cık cık cık çınlaması eşlik etti.
100 ÇEŞİT KAHVE
Sonraları beş fincan kahveyi ecel zamanı gibi gören doktorlara gitmemeyi, hatta bitkisel çayları bile sevmeyi öğrendim.
Ama kahveye hiç ihanet etmedim. Zararını da görmedim.
Diyeceğim o ki, ben gerçek bir kahve severim.
Bu huyumu bilen Aslı ‘‘Tam senlik bir yer. En az yüz çeşit kahveleri var’’ diye Gloria Jeans Cafe'de buluşmamızı önerdi. Meltem Cumbul ve Ersan Özer de gelecek.
İyi hoş da, biz sadece kahve içmeyeceğiz, yemek de yiyeceğiz. Onda da sorun yokmuş. Çeşitli salatalar, sıcak soğuk yiyecekler, isteyene tatlı bile varmış.
Biliyorum gençler arasında, derin kaselerde gelen tavuklu, ton balıklı, somonlu salatalarla öğle yemeklerini hafif geçiştirmek moda ama benim de gönlüm rahat rahat yemeğimizi yedikten sonra istersek kahvelerimizi içmek için oralara gitmekten yana. Mırın kırın ediyorum. Ama Aslı'yı ikna etmek ne mümkün? Adı üstünde Zorlu. Meltem'e de ulaşamıyorum (çekimde). Ersan'a soracak olsam biliyorum, ‘‘Neye istersen oraya gidelim. Benim için fark etmez’’ diyecek. Ama salata da yemeyecek.
Bile bile lades dedim.
Gittiğimde Aslı gelmiş, bizi bekliyordu. Diğerleri henüz gelmemiş. Üst kattaki dört masanın dördü de dolu, alt kata indik ve gözümüze en büyük masayı kestirip, yerleştik.
Beklerken bir şey içip içmeyeceğimizi soran garsondan, bir bardak şarap istedim ve o an acı gerçekle burun buruna geldim. Evet salata, tatlı, çeşitli yemek seçenekleri vardı. İstersem buzlu çaydan taze portakal suyuna yığınla şey de içebilirdim. Ama içki? Maalesef satılmıyordu.
Okulla camiye yakın olduğu için ruhsat alamamış mahalle lokantasında olsak, yüzümü kızartıp köşedeki bakkaldan bizim için bir şişe alabilir misiniz diye soracağım, ama burası öyle bir yer değil. Çaresiz küçük bir kahve söyledim ve sakin sakin suyunu yudumlamakta olan Aslı'ya dönüp, Bir gün gelecek bu sağlıklı yaşam beni öldürecek, dedim.
ŞARAPSIZ OLMAZ
Önce Ersan geldi.
Ersan gece insanıdır. Yazı mı yazacak? Gece yazar. Çekim mi yapacak? Gece planlar, sitesini mi güncelleyecek, internette mi gezinecek, gölge oyunu mu sahneleyecek? Hepsi gece. Geç yatar, geç kalkar, öğle saatlerinde de genellikle mahmur dolaşır.
Düşündüğüm gibi salatalara boş verdi. Uyanmak için sadece çay içti.
Sonra Meltem geldi. Meltem, sabah, öğle, akşam çok çalışır. İncecik olduğuna bakmayın kurt gibi de acıkır. Önce salatasını sonra afiyetle tatlısını yedi.
Aslı'ya gelince, Aslı şimdi öğrendi: Evet ben kahve severim ama arkadaşlarımla buluşup yemek yiyeceksem bir bardak şarap da içmek isterim.
MELTEM CUMBUL
Hayallerini gerçekleştirdi
Meltem'i tanıdığımda, Londra'dan yeni dönmüş, özel bir radyoda kendi programını yapan gencecik bir oyuncuydu. İlk filminde birlikte çalıştık. Zuhal Olcay'ın ele avuca sığmaz kız kardeşini oynuyordu. Geleceğe yönelik hayalleri vardı ve bu gün bakıyorum da, çoğunu gerçekleştirdi.
Sordum. Dokuzuncu filmini tamamlamış. Arada uzun soluklu diziler, sunuculuk, sahne, tiyatro var. ‘‘Biz Size Aşık Olduk’’ dizisi biter bitmez, misafir oyuncu olarak Faik Akın'ın bir filminde oynamak için Almanya'ya gidecek. Biraz o Almanya'ya bakacak, biraz Almanya onu tanıyacak. Sonra aklında yapmazsam ölürüm dediği bir müzikal ve bu kez başrolünü üstleneceği ikinci bir Faik Akın filmi var.
Bunların dışında ser verip sır vermediği bir hikáye yazıyor. Ne Türkiye'de ne de dünyanın başka bir ülkesinde kadın oyunculara bir yaştan sonra şans tanınmadığına inanıyor. Sinemadan ayrı kalamayacağına göre, önlemini almış: Yönetmenlik yapacak. Bugüne kadar düşündüğü her şeyi de gerçekleştirdiğine göre...
ASLI ZORLU
Hayata oyun gibi bakıyor
Aslı'yı iki cümlede anlat deseler nasıl anlatmalı? Kendi adını taşıyan Halkla İlişkiler Şirketi'nin sahibi, genç, başarılı, çalışkan iş kadını. Evli, Efe'nin annesi. Ya da, Ayten ve Cüneyt Gökçer'in komik, dışa dönük, dilbaz kızları. Çevresindeki herkes onun da oyuncu olacağına inanırdı. Anne-baba mesleğini seçmedi. Ya da, Sahneye çıkmadı. Ama bildiği bütün rolleri hayatına taşıdı. Belki de hayata oyun gibi bakabildiği için, hayatta kaldı. Ya da?
HEPSİ.
ASLI'NIN MUTFAĞINDAN KABAK BÖREĞİ
1 küçük Becel
3 yumurta
2 yufka
2 kabak
1 şişe süt
250 gr. gravyer peyniri.
Yağ eritilir. Kabaklar rendelendikten sonra, suyunu bırakmaları için süzgeçte bekletilir. Sonra bütün malzeme, süt, yumurta, erimiş yağ, rendelenmiş kabaklar, didiklenmiş yufkalar, karıştırılıp bir kaba konur. Önceden ısıtılmış fırında 40 dakika pişirilir. (İstenirse üstüne kırmızı pul biber eklenebilir.)
ERSAN ÖZER
www.itiraf.com onun eseri
Ben, aslında on parmağında yirmi marifeti olan insanlara pek güvenmem. Her parmağa bir marifetin yetip de arttığını düşünürüm.
Ama Ersan özel biri. Dışarıdan bakıldığında birbirinden renkli toplarını zıplatan bir çocuk gibi.Tanıyınca anlıyorsunuz: Yaptığı her iş bir ötekinin ateşleyicisi. Peki ne iş mi yapar?
Yazar, Şehir Efsaneleri adında bir kitabı, senaryoları vardır. Ayrıca mizah dergilerine, günlük gazetelere yazılar yazar.
Çizer. Sözün tükendiği yerde bazen çizmek gerekir ya o da çizer.
Televizyonlarda çalışır. Kimi zaman teknisyenlik diye adlandırsa da yönetmenlik yapar. Ama bana sorarsanız en büyük özelliği kimsenin aklına düşmeyen ayrıntıları düşünmesi, sonra üşenmeyip bunları hayata geçirmesidir. www.itiraf.com da işte bunlardan biridir. Bunca işin arasında, parçalanmış, gergin, yorgun birini düşünürseniz fena halde yanılırsınız.
Ersan, rahattır, geniştir, mutludur.
Hem durup kalacak, Hem çekip gidecek gibi yaşamasının sırrı da belki bundandır.