Altın çatal kaşıkla yemek

Bildiğiniz üzere kısa bir İtalya yolculuğu yaptım. Geçen hafta bu gezinin ilk ayağını, Siena ve Floransa’yı anlatmaya çalıştım. Son durak Roma’yı ise bu haftaya bıraktım. Bütün yolların ona çıktığı söylenen, aslında bütün yolların ondan çıktığı bilinen Roma’ya...

Biz, yani Ülker davetlileri, Via del Corso’da Roma’nın İstiklal Caddesi’ne tekabül eden caddesindeki ünlü Plaza Oteli’nde konakladık. Plaza Oteli İtalya’daki pek çok lüks otel gibi saraydan devşirme bir otel. Bir 19. yüzyıl sarayı. Tavan resimlerine bakmaktan boynunuzun tutulduğu, aslan heykellerinin merdiven başını tuttuğu, loş ışıklı kristal avizelerin altındaki kadife koltuklarıyla geçmişin görkemini yaşatan bir otel. Gel gör ki, günümüz nimetlerinden nasibini almamış. İnternet servisi ya yok, ya da çalışmıyor. Ama otelin yeri o kadar iyi, arkaya konuşlanmış ince uzun bar öyle sevimli, odalar o kadar genişti ki, kimse sesini çıkarmadı.

Via del Corso Roma’nın en civcivli iki üç caddesinden biri. Zaten diğerleri de ya onun paralelinde ya da ona açılıyor. İspanyol Merdivenlerine gitmek birkaç adım. Trevi Çeşmesi’ni görmek için bir gıdım daha uzağa gitmek, Pantheon’un ara sokaklarında kaybolmak, Navona Meydanı’ndaki Noel panayırına göz atmak için biraz daha yürümek gerekiyor. O kadar.

Roma büyük bir şehir değil. Yanlış söyledim, büyük olmasına büyük de; Paris, Londra, İstanbul gibi metropol değil. Uzak denilen mahalleleri İstanbul’da yaşayanlar için kapı komşusu sayılır. Herkes gideceği yere yürüyerek gidiyor. Üstelik öyle herkes, aklına estiği zaman arabasına atlayıp şehir merkezine gidemiyor. Hafta sonları belirli caddeler sadece yayalara ayrılmış. Hafta içinde ise otomobil sürücüleri ancak belge ya da özel izinle girebiliyorlar söz konusu caddelere.

İlk gün, biraz da kuzeyin daha aristokrat, dolayısıyla daha düzenli şehirlerinden gelmemizin etkisiyle olsa gerek, yollardaki kalabalığa bakıp şaşırdık. Genci yaşlısı zengini işsizi, bütün Roma ahalisi sokağa dökülmüş çiseleyen yağmura aldırmadan vitrinlere bakıyor, güle oynaya Noel alışverişlerini yapıyordu.

Öğle yemeği için Alfredo’ya gideceğiz. Alfredo, Roma’nın fettucine yapan en ünlü lokantası. Otele iki adım. Bina Art Deco. Zamanında Mussolini’nin burayı mesken tuttuğu, duvardaki kabartmaların da hazretin emriyle yaptığı söyleniyor. Lokantanın dört bir yanı ziyaretçilerin fotoğraflarıyla süslü. Şark köşesi bölümünde, Suudi prenslerinin arasında başbakanın ve Enis Fosforoğlu’nun fotoğrafları asılı. İkisinin ortak özelliği ise diğerlerinde olduğu gibi ziyaretçilerin iştaha ile fettucine yemeleri ve onlara feci halde Fellini karakterlerini hatırlatan çehresi ile Sinyor Alfredo’nun eşlik etmesi.

SELAHATTİN DUMAN BENİ KISKANDI MI?

Söylence o ki, bu kıvrık bıyıklı İtalyan’ın babası, bugün İtalyan mutfağı denince akla gelen iki üç yemekten biri olan Fettucine Alfredo’nun da yaratıcısı.

İşte o günlerde de bir Hollywood yıldızının, Douglas Fairbanks’ın yolu balayı için geldiği Roma’da bu lokantaya düşmüş. Adamcağız yediği eriştelere bayılmış ve Roma’da kaldığı süre içerisinde Alfredo’dan çıkmamış. Dönüşünde de bu güzel günlerin anısı olarak, altın bir çatal-kaşık yaptırıp Sinyor Alfredo’ya yollamış. İşte o gün bu gün Alfredo’nun simgesi o altın çatal-kaşıkmış.

Ömer Engin’in anlattığı bu hikayeyi dinler ve içimden al işte bir boşanma nedeni daha diye geçirirken, bir hareketlenme oldu ve önümdeki tabak kaldırılıp yerine koca bir kayık tabak ve o ünlü çatal-kaşık kondu. Meğerse böyle bir gelenek varmış. Lokantaya gelen müşteriler arasından hatırlı birine bu özel çatal kaşıkla servis yapılırmış.

Kalakaldım... Ve açıkçası benim yerime neden daha önce buraya gelen ve parmak basarak seçtiği yemeğin, on kişi yese bitmeyecek koca bir tepsi deniz mahsulü olduğunu görünce yerin dibine geçen Selahattin Duman’ı seçmediklerini anlayamadım. Fazla da kurcalamadım.

Ömrümde ilk kez altın çatal kaşıkla yemenin keyfini sürmeye, önümde duran bu müthiş yemeğin tadını çıkarmaya baktım.

BİR TAVSİYE

Pantheon yakınlarında, Piazza Navona’ya iki adım mesafedeki Orso 80 ancak bilenlerin gittiği bir Roma Oseteriası. Yani ‘aşevi.’ Adının aşevi olduğuna bakmayın, bu, mekan sahibinin alçakgönüllüğü. Yoksa lokanta Berlusconi’den, Nanni Moretti’ye kadar ünlü Roma sakinlerinin gözdesi. Via dell’ Orso 33 numarada. T: 06 686 17 10. Fiyatlar makul, özellikle mezeleri şahane. Yolunuz Roma’ya düşerse deneyin!
Yazarın Tüm Yazıları