AB’ye giren Akdenizli rahat rahat viski içiyor

Telefonun ucunda gene ölüyü bile güldüren zeki kadın, davet sahibi gene en güleç ve en cömert genç. Davet de gene insanı kışkırtan cinsten.

Üstelik bu kez bavul toplamak değil, boşaltmak gerek. "Hani tam kapıdan çıkarken" diye başlayan cümleler vardır ya aynen öyle... İşler ayarlanmış, pılı pırtı toplanmış; son çivi, inşaatı altı ay önce bitirmesi gereken mimarının alnına çakılmaya ahdedilip Bodrum’a gitmek üzere yola çıkılırken çaldı telefon: Arayan, yukarıda saydığım sıfatlara bundan böyle "ikna kabiliyeti en yüksek insan"ı da ekleyeceğim, Banu Birkan. Önce, imkanı yok dedim. Sonra kem küm ettim. İki dakika geçmemişti ki, "Ha bir gün önce, ha bir gün sonra, ne fark eder" kıvamına gelip Bodrum yerine Sortie’ye gittim. Ama davetin kışkırtıcılığının nedeni Sortie değil. Tamam yeni açıldı, tamam harikaymış, tamam içinde balıktan kebaba İtalyan’dan Fransız’a canın ne çekiyorsa yiyeceğin onlarca lokanta varmış, müzik geç yükseliyor, insan dostlarıyla iki laf edebiliyormuş şuymuş buymuş ama Sortie bütün yaz orada. İşini bitirir dönersin, canın çekiyorsa da ama içki, ama yemek, ama açıldığını sağır sultanın duyduğu Supper Club’da eğlenmek için kalkar /images/100/0x0/55ea0de5f018fbb8f867e1e1Kuruçeşme’ye gidersin. Sortie orada da... Cutty Sark’ın CEO’su Michael Salmon değil!

Michael Salmon iki günlüğüne Türkiye’ye gelmiş, bir iki toplantıya katılıp dönecekmiş. Bir daha kim bilir ne zaman yolu buraya düşermiş. Çok hoş, çok hoşsohbetmiş. Şanlı İngiliz mizahının birebir örneği imiş. Üstelik tadından çok kokusunu sevdiğimi söylediğim konyak için bu kadar yazmışmışım da, bunca yıl bana eşlik eden, benimle birlikte ağlayıp birlikte gülen viski için mi yazmayacak mıymışım? İhanet diye buna denirmiş. Elimi vicdanıma koymalı ve hayatta kaç kez başarısı müseccel bir CEO ile tanışma fırsatını teptiğimi söylemeliymişim. Zaten hayır der de Bodrum’a gidersem, o inşaatı bitirme ihtimalim ortadan kalkacakmış. Çünkü biraz daha nazlanırsam o gelip beni alnımdan vuracakmış.

İki dakikada ikna olma nedenim işte bu.

İşte Banu.

Gel de gülme.

Gel de davete icabet etme.

Saat yedi buçukta Sortie’nin kapısındaydım. Anlattıkları gibi. Zaten Boğazın en alımlı yerinde, zaten yaz aylarında ayakların suya değdi değecek içki yudumlamanın keyfi başkadır, zaten İstanbul böyle akşamlarda insanı içmese bile sarhoş eder... Ama doğruya doğru, Sortie de bütün bunları katlayacak kadar güzel.

TANE TANE LÜTFEN

İçindeki değişik işletmelere rağmen mekanın bütünlüğü korunmuş. Alacalı bulacalı, sahte palmiyeli, Çin şemsiyeli önceki yıllarda bu güzelim sahili mekan tutan sonradan görme yerlere benzemiyor. Her şey beyaz. İnsanın gözünü tırmalayan hiçbir ayrıntı yok. Gece geç vakit değişir mi bilmiyorum ama günün o saatinde gelenler de halim selim, oturaklı tumturaklı müşteriler.

Bir iki dakika etrafı kolaçan ettikten sonra barın arkasındaki sette İngiliz oldukları her hallerinden belli iki kişiyle koyu bir sohbete dalmış Burak Türeci’yi gördüm. Beni görür görmez artık alıştığım o koca gülümsemesiyle kalktı ve yanındakileri tanıştırdı: Michael Salmon ve David King.

Michael, Banu’nun söz ettiği CEO. Cutty Sark’ın son yıllarda özellikle Avrupa ve Japonya’da büyük sıçrama yapmasını sağlayan genç yöneticisi. David de sağ kolu.

İçimde hafif bir sıkıntı var.

Bilindiği gibi İngilizce bilmek ayrı şeydir, İngilizlerle konuşabilmek ayrı.

Karşınıza İskoç çıkar, İrlandalı çıkar, hatta Londra’nın bilmem ne bölgesinden bir adam çıkar; eğer o diyarda yaşamamışsanız konuştuklarının tek kelimesini anlamazsınız. O yüzden masaya oturur oturmaz İngilizcemin ancak tane tane konuşulduğunda karşımdakini kavramaya yeterli olduğunu söyleyerek lafa giriştim ve Londra’da okuduğunu bildiğim Burak’tan sıkıştığımda bana yardımcı olmasını rica ettim.

Bana dönüp isterseniz Fransızca konuşun demesin mi?

İşte ondan sonra beni tutabilene aşk olsun.

BEN SORDUM O ANLATTI

Michael’a Cutty Sark’ın gelmişini geçmişini, markanın kurucuları Berry Brothers ve Rudd ailerinin tarihçesini, kendisinin bu işe nasıl bulaştığını, neden Yunanistan’da en çok tüketilen viskinin onlarınki olduğunu, sadece Yunanistan da değil, İspanya’da da en çok sevilen viski Cutty Sark olduğuna göre bunun ortak bir Akdeniz damak tadı ile açıklanıp açıklanmayacağını, kuzey ülkelerindeki viskicilerin koyu renk viski tercih etmelerinin nedeninin içimi hafif ve kolay bu içkiyi acaba içki gibi görmemelerinden mi kaynaklandığını, neden has viski severlerin sadece malt içtiklerini ve bizim gibi fanilere yukarıdan baktıklarını, onun bu işe nasıl bulaştığını ve elbette satışları ikiye katlayan bir CEO olarak bu mucizeyi nasıl gerçekleştirdiğini sordum.

Hiçbir sorumu yanıtsız bırakmadı.

Ve daha da önemlisi hiç kıvırtmadı.

Cutty Sark’ın da tarihinde tıpkı diğer İngiliz içkilerinin tarihinde de olduğu gibi kaçakçılık ve korsanlar varmış. Amblemine bakan bunu kolayca anlarmış. Geçmişi üç yüzyıla ulaşan şirket hiç el değiştirmemiş ve şimdi bile kurucusu olan iki ailenin torunlarının torunlarının torunları tarafından yönetiliyormuş. Zaten Cutty Sark dünya çapında ününe ve geniş dağıtım şebekesine rağmen uluslararası şirketler gibi yapılanmış bir şirket değil, bir aile işletmesiymiş.

VİSKİ DEĞİL SKOÇ LÜTFEN!

Ben viski dedikçe Skoç diye düzeltmesinin nedeni viski ve Skoç arasındaki farkmış. İkisi birbirine karıştırılmamalıymış. Biri hafif ve kolay tüketilen, insanı havalandırıp neşelendiren bir içkiyken; diğeri gövdeli, içimi ağır ve kallavi imiş. İncelmiş damak zevkine sahip insanların içinde değişik tatların ve kokuların bulunduğu ikinciyi sevmelerinden doğal bir şey olmazmış. Evet ortak bir Akdeniz damak tadından söz edilebilirmiş. Ama Cutty Sark’ın Yunanistan ve İspanya’da son yıllarda yaptığı çıkış bu damak zevkinden çok, her iki ülkenin de Avrupa Birliği’ne girmesi ile açıklanabilirmiş. Yıllarca yüksek vergi oranlarından ötürü orta sınıfın erişemediği viski, Avrupa Birliği’ne girdikten sonra değişen fiyatı ile o ülkelerin geleneksel içkilerine rakip olmuş.

İYİ Kİ BODRUM’A GİTMEMİŞİM

Michael’ın annesi Yunanlıymış. Kendisi, Kıbrıs’ta doğmuş.

Gençliği anneannesinin Nice’teki evinde geçmiş. Mükemmel Fransızcasını ve hayata bir içki şirketinde çalışarak atılmasını, bütün yazlarını geçirdiği bu ülkeye ve gene o yaz aylarında yanlarında çalıştığı anneannesinin bağ sahibi komşularına borçlu.

İşte o yıllarda şarabın tadı kanına, tılsımı ruhuna işlemiş.

Üniversiteyi bitirip ülkesine dönünce Skoç yapımının yanı sıra köklü bir şarap geleneğini de sürdürdüğünü bildiği Cutty Sark şirketine girmiş.

Anadili olan Yunanca ve sular seller gibi konuştuğu Fransızca nedeniyle önce Avrupa’dan sorumlu müdür ve oradaki başarısı üzerine de genel müdür olmuş.

Evli, iki çocuklu.

Onuncu evlilik yıldönümünü karısıyla İstanbul’da kutlamaya hazırlanıyor ve Türkiye gözlemleri ile insanı şaşırtıyor.

Banu haklı.

Mistırlara, mösyölere hiç mi hiç benzemiyor.

Biri kibiriyle insanı öldürüyor.

Diğeri mizahı ile güldürüyor.

İyi ki kaldım...

İyi ki Michael Salmon’u tanıdım.
Yazarın Tüm Yazıları