Yeni başlayanlar için cehennem

ÇOCUKLARA el sallarım ben. Tanısam da tanımasam da...

El sallarım ben onlara nedenini bilmem, belki de çocukluğumdan kalan birşey ...
Kimi hemen yanıt verir bana coşkuyla gülümser ve küçük ellerini sallar, kimi bir an şaşırır, bir yabancıya el sallamanın doğru olup olmadığını düşünürler, utanır annelerinin bacaklarının arkasına saklanır, saklandıkları yerden küçük kafalarını sonra kollarını uzatır ve ellerini sallarlar, kimi avuç içlerini öpüp, öpücüklerini bıraktıkları yeri yüzüme doğru üfürürler...
İçlerinden yalnızca biri, kendisini son görüşümde, durup dururken boynuma sarılmıştı.
“Beethoven bile bu kadar iyisini çalamamıştır” dediğimde Ayışığı Sonatı’nı çalan parmakları titredi, “Gerçekten mi” dedi “Gerçekten” dedim küçük kıza ...
“Seneye mini bir konser verebilirsin biraz daha çalışırsan” dedim.
Seneye asla bir mini konser veremeyeceğini bildiğim halde...
Çığlık attı sevinçten, ellerini çırptı... Ayrılırken el salladım ona ...
Solgun yüzüyle gülümsedi bana, el salladı, bir kaç adım attı, sonra geri döndü, boynuma sarıldı ...
Dudaklarımla alnına dokunmaya gerek yoktu ateşini hissetmek için
“Sizi çok sevdim yine çalışalım mı haftaya ? “ dedi
“Çalışalım” dedim...
3 gün sonra, sayısız ameliyat geçirmiş, onlarca kez kan verilen, kesilip biçilmiş, vücudu iğneden delik deşik olmuş kız yakalandığı kanser hastalığının acılarından sonsuza dek kurtulmak üzere hastaneye kaldırılmıştı...
Deliler gibi kan aranırken, alınan kanların küçük kzın hayatını belki bir kaç saat daha uzatmaktan başka bir işe yaramayacağını mırıldanıp duruyordu babası.

Çernobil faciasının 5. yılında Rize’ de doğmuş bir kız...
Sadece eksik ya da yarım yamalak gelişmiş organlarıyla değil, yıllar süren kanserle de yaşamaya çalışan, ölüme direnen bir kız.
Anneyle babanın dünya üzerinde gitmediği doktor, gezmediği hastane kalmamış.
“Keşke hamile olduğum yıl tayin isteyip memlekete gitseydim” diyor annesi sanki kendi suçuymuş gibi çekilen onca acı.
Baba şaşkın hala inanamıyor “Ailede tek bir kanser vakası ya da sağlıksız çocuk yok” diyor.
“Cehennem burada, buranın içinde” diyor kalbini gösteriyor “cehennem burada, her gün çocuğunu ölürken görmek, acıdan inlemesini, bağırmasını duymak, cehennem işte bu, cehennem burada” diyor ...
Cehennemi bitsin istiyorum içimden derin suçluluk duyarak...
Birkaç saat sonra ateşi hiç sönmeyecek o cehenneme haber geliyor ...
“Üzgünüz .... kızınızı kaybettik”

İkitelli’de nükleer santralimiz olmadan yaşanan radyasyon kazasında iki hurdacı vatandaşın yaşadıkları özetle şu cümlelerle yer buldu gazete sayfalarında ;
“Hurdayı satın aldık. Baktık güç yetecek gibi değil. Kepçe ile arabaya koyduk, depomuza getirdik”
Doktorlar, “Artık çok geç. Bölgede oturan ve çalışanlar en kısa zamanda hastanelere başvursunlar”
Doktorlar “Her iki hastamızın durumu gerçekten ağır ve hayati tehlike taşıyor”
Çekmece Nükleer Araştırma Merkezi Müdür Vekili Yaşar Özal “Radyoaktif madde kesinlikle metal parçasıdır, havaya, suya ve toprağa geçmez ve bulaşmaz. Onun yüzünden bu kadar korkulacak bir şey yok sadece yanına yaklaşıldığı zaman etkilenilebilir”
Çernobil’den sonra insan sağlığını hiçe sayan ikinci açıklamaydı bu. Sonrasında üçüncüsünü duymadık...
Sonuncusu Akkuyu için yapılır mı bilmiyorum ama çok riskli, pahalı, kirli ve gelişmiş ülkelerce terk edilen nükleer enerji yürekten dilerim ki Türkiye için artık saatli bir bombanın geriye sayan tik takları gibi işlemeye başlamaz...
Yüksek fiyatlardan Rusya dan alacağımız uranyum’u , Enerjide Rusya’ya bağımlı olacağımız gerçeğini bir kenara bırakalım, herhangi bir patlama bize teğet geçse de Rusya’nın nükleer atıklarını geri alacağını düşünüyor musunuz ?...
Bu ve başka santrallerin atıkları Türkiye topraklarında değil de nerede depolanacak sizce ? ...
Cevabını biliyorsanız yazın ....
Türkiye’nin geleceği adına iyi şeyler duymaya ihtiyacım var yalan da olsa ....
Yazarın Tüm Yazıları