Yaşasın aldanmak!

ARABAMIN sileceğine sıkıştırılmış kartı okurken ürperdim.

Bir dedektiflik bürosu sizin yerinize bu işi yapıyormuş...
“İŞ VE EŞ TAKİBİ YAPILIR...”
Vay canına!
Aldatılıp aldatılmadığınızı sıradan bir iş takibi gibi belgeliyor, aldatılıyorsanız, bu belgeleri alnınızın ortasına yara bandı gibi yapıştırıyorlar artık.
“Geçmiş olsun, aldatılıyorsunuz... Ayrıca tebrikler, şüphelenmekte haklıymışsınız, boşuna kurt düşmemiş içinize, borcunuz...”
E ne olacak şimdi?
Evliliğiniz ya da o ana dek aşık olduğunuz kişiye olan aşkınız bitecek mi?
Aslında şüphelenmeye başladığınız anda zaten siz farketmeseniz de kalenizde koca bir delik açılmamış mıydı?
Ticari bir evlilikse sona mı erecek mal ortaklığınız?
Ne çetrefilli işler değil mi?
Eh siz kaşındınız.
Oysa böyle Amerikan filmlerine özenip karınızı kocanızı takip ettireceğinize, böyle tuhaf maceralara girişeceğinize, ilk gördüğünüz taksiye binip herhangi bir arabayı işaret ederek “Şu aracı takip et dostum” deseniz yine aynı adrenalini yaşayacaktınız.
Yuvanızın yıkıldığıyla kaldınız hadi bakalım.
Üstüne de tonla para.
Hem ayyuka çıktı artık olay, öyle kös kös oturmak yakışmaz bu saatten sonra.
Üstelik konu komşu ne der, nasıl acıyarak bakar suratınıza...
“Seni mahkemelerde sürüm sürüm süründüreceğim, üstündeki donuna kadar alacağım” gibi lafları ezbere bilmek ve gerektiği zaman bütün mahalleyi bu sesle çınlatmak zorundasınız üstelik.
Ne güzel tanıştığınızdan beri aldanıp duruyordunuz halbuki.
Kim soktu böyle cin fikirleri aklınıza?
Huzur mu battı?

Ya “aldanmak” olmasaydı

Aldatmanın ahlaki, sosyal, fiziksel boyutlarını tartışmayacağım.
Toplumda bu kadar sıradanlaştığına ve arttığına göre, onlarca sebebi olabilir...
Kimsenin ahlak bekçiliğini yapmaya ya da yargılamaya hakkım da yok...
Ancak net bir gerçek var ki hepimiz aldatılmaktan korkar, aldatana kötü sıfatlar takarız.
Peki ya aldanmak?
Aldanmaya bayılırız... Aldandığımız şeye de övgüler dizeriz.
Aynı kapıya çıkmaz mı oysa aldatılmak ve aldanmak?
Aldatılırken de aldanırken de kandırılırız, kanarız.
Ama birinde gönüllülük esastır.
Gelin olayı kadın erkek ilişkisinden çıkararak irdeleyelim biraz; aldanmak olmasaydı ne kadar mutsuz olurdunuz düşünsenize...
Sosyal yaşamdaki hayal kırıklıklarımız, bedensel acılarımız, siyasi tercihlerimiz, doğal afetler, doğal olmayan bizzat insan elinin neden olduğu afetlerin hepsini olduğu gibi çıplak gözle görmeye kalksak, altından kalkabilir miydik yaşayacağımız travmanın?

“Ebedi bir şifadır aldanmak”

“İnan haluk, ebedi bir şifadır aldanmak!”*
Bizi aldatacak birini bulamazsak kendi kendimizi aldatırız merak etmeyin. Böyle birşeydir aldanmak.
Acınızı azaltır, aptallığınızı kamufle eder.
Aldanmak olmasaydı; ülkemizdeki birçok orman yangınına aşırı sıcakların değil sigara izmariti ya da insanlıktan nasibini almamış birilerinin neden olduğu gerçeğine tahammül edebilir miydik? Birer gönüllü bekçi olmaz mıydık her bir ağaca?
Yarım saat yağan yağmurun sokakları sular altında bırakmasına, insanların sel sularına kapılıp gitmesine allahın takdirinin değil, altyapı ve kanalizasyon sisteminden habersiz yönetimlerin neden olduğu gerçeğine ne kadar dayanabilirdik? Tepki vermez miydik?
Bu ülkede doğru düzgün eğitim görmeyen, sağlıklı ortamda büyüyüp beslenemeyen , aile şiddetine, cinsel tacize maruz kalan çocukların birer yetişkin olduklarında dönüştükleri zavallı, aciz ya da cani kimliklerinin suçlusu olarak yalnız ailelerinin değil, sistemi düzeltmek adına hiçbirşey yapmayan her birimizin de suçlu olduğu gerçeğini kaldırabilir miydik?
Birçoğumuz kaldıramazdık inanın ?kalasları saymıyorum?
Bakmayın siz Nazım Hikmet’in “aldanmazsak: varız! /aldanırsak: yok” deyişine...
Bu zamanda aldanırsak varız, aldanmazsak yok...
Başka türlü hayatta kalınmaz...
Ha bu arada eşiniz aynen söylediği gibi yalnız sizi seviyor. O sadece anlık bir hevesti ...
* Tevfik Fikret
Yazarın Tüm Yazıları