Utanmak

BAZI film sahneleri vardır. Öyle etkilenirsiniz ki, izlediğiniz o sahnenin aynısını bir gün gerçek yaşamda birebir yaşamak istersiniz...

Mesela bir gün son derece gizemli, bindiğiniz o araçta “hey dostum şu öndeki taksiyi takip et“ demeyi istersiniz
Romantikseniz, klasik bir filmdeki aşıklardan biri olmayı istersiniz, yağmurda bir yandan ıslanıp, bir yandan nefret ettiğinizi sandığınız adama bunu haykırırken, birden bire belinizden kavranarak öpülmeyi arzu edebilirsiniz gayet patolojik şekilde.
Biraz delice gelebilir ama benim de hayalim, bir gün yurtdışına tatile gittiğimde nedensiz tutuklanmak ve bunu yapan insanlara bağıran bütün değerli Amerikan vatandaşları gibi “siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz, dokunamazsınız bana, ben Türk vatandaşıyım, derhal çekin ellerinizi üzerimden, avukatımı aramak istiyorum“ demektir.
Kabul, manyakça.
Kimbilir küçükken nasıl ezildim ucuz Hollywood sahnelerindeki bu repliği her duyduğumda bilmem ki.
Her neyse.
Ama yurtdışında ay yıldızlı pasaportu gizleyerek pasaport kontrolünden geçen vatandaşları gördükçe bu replik gelir aklıma. İçim burkulur, içim yanar... Daha sıkı tutarım ay yıldızımı...
Bir ırk değil bir millete mensup olmaktan utanmaktır bu sahnenin adı ...
Yine Türk kelimesinin geçtiği her şeye saldırmanın prim yaptığı bir zamanda, bir yazarın Türk olmaktan utandığını belirten abuk bir yazısını okumuştum.. Çocuktum o zamanlar, gülmüştüm.
Utanmanın tek başına hiçbir anlam ifade etmediğini nasıl olsa öğrenmiştim daha o yaşta.
Utanmama neden olan şeyleri düzeltmek için çaba harcadım hep sonraki yıllarda...
Ve utanılacak şeyler yapsam dahi utanç duymaya neden olacak sorunu çözmeye çalıştım...
Ve genellikle hiç utanmadım.
Sonraları bu cümlenin türevlerini kullananları da duydum, ülkesinden, insanlarından, siyasetçilerinden, yöneticilerinden utananlar gibi...
Evet bazı şeyler aksıyor.
Evet bazı şeyler kötüye gidiyor.
Evet gelir dağılımında çarpıklıklar var.
Antidemokratik uygulamalar...
İşsiz üniversiteli milyonlar...
Öldü diye üstüne gazete örtülüp bir kenara atılan insanlar.
Şiddet gördüğü için şikayetçi olan, devlete sığınan ancak sonrasında korunmadığı için katledilen kadınlar
Yakılan, öldürülen yazarlar.
Kiralarını ödedikten sonra kalan parayla yarım kilo et alamayan insanlar.
Okula gönderilmeyen çocuklar.
Sokaklarda şiddet ve suç kol gezerken buna göz yumanlar, susanlar var.
“Sadece 3 lira 99 kuruş olan benzin“ 4 lira oldu diye yaygarayı basanları da unutmayalım.
Bunlar var...
Utanmak cümle içinde nerede kullanılmalıdır sizce bu sorunlarda ?
Hiçbir yerde...
Utanmak bir eylem değildir.
Bir duygudur sadece.
Çoğunlukla aczin son noktası...
Çaresizlik...
Eyleme geçmemek, tepki vermemek, daha iyisini, hak edileni istememek noktasında kendimizden utanmak daha dürüstçe olmaz mı ?
Çözüm üretmemek, düşünmemek...
“Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye koşan zavallı insanlarım: karanlığa o kadar alışmışsınız ki yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi! düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bu ülkede, düşünce adamı nasıl çıkar?” (*)
Bir sorunun sorun olduğunu haykırmamak, doğruları söyleyememek, cesur olmamak olmalı utanmak.
Düşünsenize, İyi ki türk olmaktan utanmadılar cephede mermi taşıyan kadınlar, Çanakkale şehitliğinde yatan evlatlar bir zamanlar hasta adam olan topraklarından “utanıyorum bu ülkede yaşamaktan“ deyip gitselerdi mesela “alıp başımı gideceğim“ dediği başka topraklara...
Düşünsenize ne olurdu utansalardı yalnızca...
(*) Cemil Meriç
Yazarın Tüm Yazıları