“SİLAH öldürmez insan öldürür” yazıyor silah satan dükkanda.
Gülümsüyorum. Halkı silahtan soğutmamak için bulunmuş bir slogan olabilir, ama bu ülkede yaşayanların böyle bir sorunu yok ki... Onun yerine dükkana girenleri şöyle bir tabela karşılasa, mesela “düşmanlarınızı yok etmek sadece bir tetik mesafesi uzaklığında“ Ya da “Hayal kırıklıklarınızı yok eder“ Evet, evet bu çok daha samimi bir ifade olabilirdi. 7.65 lik bir Kırıkkale yapımı seçiyorum. “Taksit ister misiniz“ diyor satıcı. “Kredi kartına 5 taksit yapabiliriz...” Kredi kartına 5 taksitle, vurduğum adamın ölü kalmasını ömür boyu garanti ediyor bu silah. Değer mi ? Değer. “Hayal kırıklığımı yok etmenin“ bedeli. “Yok” diyorum. “Tek çek“ Hızlıca ayrılıyorum dükkandan.
Hava kararmış. Elektrik yok, doğalgaz kesik, ev soğuk. Gece yediğim, salona sinmiş lahmacun kokusu midemi bulandırıyor, Camları açıyorum içeri is kokusu giriyor. Dün, eylem öncesi keşfe gittiğim sokağın bir kısmı görünüyor buradan. İnsan kalabalığına bakınca kramp giriyor mideme... “Özgürlüğü getiren bizim silahlarımız, tehdit eden başkalarının ki“ diyorum içimden, inanmak istiyorum . “ölüm özgürlüğümüzdür” derken yüzüme gururla bakan adamın bakışını hatırlayıp rahatlıyorum ? gururla mı bakmıştı bir tür acıma mı emin değilim - Belime saracağım bombalar masada eski, yıpranmış gazete kağıtlarının üzerinde duruyor... “Neden ben“ demiştim. ”Burada kalsam dağda..” “Sakat adamdan örgüte fayda gelmez, bu şansı kullan” demişti Şans mı bu ? Kullanırsam değerli olur muyum öldükten sonra...? Severler mi beni ? Annem bir zaman severdi beni, okşardı saçımı, misal annem belime sarılmış bombalarla taksimin ortasında görse beni gurur duyar mıydı ? Nasıl bakardı gözümün içine hayal kırıklığıyla mı ? Bunca emek, yoklukla yoksullukla büyüttüğü, sevgiyi, barışı, kardeşliği öğrettiği oğluna ? bütün anneler bunu öğretir değil mi ? bakıp, nasıl böyle bir canavar dönüştün diye sorar mıydı?
Bir katilin parçalanmış cesedini kim sever ki, kim hayranlıkla alkışlar ki gördüğü televizyon ekranından. Ama bazen alkışlanıyor katiller görüyorum ben. Ama ben, bu toprağın suyunu içip, toprak bir evin damında, geceleri bu gökyüzüne bakıp yıldızları seyrederek uyuyakalırken, nasıl böyle bir canavara dönüştüm ? Cehenneme gitsem alırlar mı bu halimle ? Hem ben Neşet Ertaş dinlerim. Neşet Ertaş “gurbet ellerinde esirim esir zahide’m kurbanım hep bende kusur“ derken tanımadığım Zahide ye ağlarım. Tanımadığı Zahide’ ye ağlayan ben tanımadığı insanları nasıl öldürsün, patlatsın kendini ortalarında ? Örgütlü, planlı, taammüden, küçücük burunları, minnacık elleri nasıl kana bulasın ? Ben silahımı yağlıyorum şimdi bakın... Hangi barışın hangi özgürlüğün içinde bir küçük oğlan çocuğunun kanlı bedeni savaş ganimeti sayılır? Ben masanın üstündeki kabloların birbirine bağladığı bombaları tek tek ayırıyorum birbirinden...
Tanımadığım bir kadının koynunda ağlamıştım bir keresinde hüngür hüngür. Hayatta yapamadıklarımı, hayal kırıklıklarımı anlatırken ağlamıştım ben hüngür hüngür. Tanımadığı bir kadının koynunda ağlayan bir adam tanımadığı kadınları parçalara bölebilir mi ? Ben hayattaki en büyük hayal kırıklığımı yok ediyorum şimdi bakın... Sol elimin işaret parmağı ? benim sağ elim yoktur biliyor musunuz ? tetiğin ucunda namluyu alnıma dayıyorum. Aklımda sabah girdiğim dükkanda “daha samimi bir slogan olurdu“ diye geçirdiğim cümle.. “Hayal kırıklıklarınızı yok eder...” Ben hayattaki en büyük hayal kırıklığımı yok ediyorum şimdi bakın...