KADININ bile kadına düşman olduğu bir millette kadına şiddet bitmez.
İstanbul’un göbeğinde herkesin gözü önünde bir taksi şoföründen meydan dayağı yiyen kadın sürücüyü izlediniz mi siz de? Kadın döven insan formundaki canlıyı izlerken kanım çekildi ama daha çok, müdahale etmek yerine, izlerken neredeyse bir de çekirdek çitletecek adamlardan utandım. Taksici birkaç dakika sonra, olay yerine gelen kadının erkek arkadaşını görünce arabasını oracıkta bırakıp kaçtı arkasına bakmadan. Çünkü gerçek bir öfke hali yoktu olayda. Sadece bir bahaneyle kadını dövmekten zevk alan, dayak yiyeceğini anlayınca kaçan, acilen tedavi edilmesi gereken bir hasta vardı. Taksi şoförü kaçtı, olay bitti, kadın yediği ağır dayaktan sonra perişan halde zorlukla yürüyerek arabasına bindirildi. Benzer bir sahneye kısa süre önce Ankara’da tanık oldum. Müdahil olayım derken neredeyse olayın kahramanlarından biri oluyordum üstelik. Duydukları bir kadın çığlığını ya da bağırtısını panayıra koşar gibi izlemeye giden onlarca kişinin arasında buluverdim kendimi. Kadının saçlarından tutmuş sokak ortasında döven bir adam. Etrafında birikmiş bir kalabalık ? içlerinde bir de trafik polisi var- her tokadında bağırmaktan utandığı ya da acıdan yorulduğu için artık susan, kendini korumayan, adamdan uzaklaşmadan olduğu yerde dayak yemeyi bekleyen bir kadın. “Karım, kardeşim, kız arkadaşım” her ne dediyse, bu kelimelerin, elinin altında artık paçavraya dönmüş kadına her türlü kötülüğü yapma hakkını kendine verdiğine inanan ve etrafındakilerin de bunu coşkuyla paylaştığı ve inandığı bir güruh. Adamın her tokadında sadece o kaslı et parçası inmiyor kadının yüzüne, öğretilmiş erkekliği de iniyor. “Dövemezsin onu” dedim... Mırıldandım mı, haykırdım mı bilmiyorum. Mırıldansam duyamazlardı, muhtemelen avazım çıktığı kadar bağırdım. “Seni de gebertirim şimdi burada” dedi adam. Kalabalık sessiz kalarak, sessizce onayladı adamı. O dayağı bir kadın değil bir başka erkek yeseydi, araya vicdanlı birilerinin girip mutlaka ayıracağından emindim oysa. Ama kadının şanssızlığı kadın olmasıydı, güçsüz olmasıydı ve “kimbilir ne yaptı da adam böyle dövüyor” toplumunda yaşamasıydı. “Polisi arıyorum” dedim... Benden başka kimsede çıt yok. Korkmuyorum desem yalan olur. Adam oracıkta çekip ikimizi de vurabilir. İnsanlar “The end” yazısını bekliyor gibi izlemeye devam ediyorlar. Benim dışımda bir kadın sesi ?şükürler olsun? duyuldu... “Sen kendi işine baksana, kocam o benim.” Kendi işime bakmadığım için utanıyorum. Bir kadın utandırıyor beni o anda. Kalabalığın beni ayıplayan bakışlarını üstümde hissederek ayrılıyorum. Utanç verici bir yenilgiyle... Devam eder mi bu düzen? Evet, elbette- ki neden olmasın- Oğulları kızlardan daha üstün gibi yetiştiren anneler... Kızları, tek işlevleri anne olmak ve erkeğe hizmet etmek yanılgısına düşüren babalar... Şiddeti, tecavüzü müeyyidesiz bırakan, komik cezalarla geçiştiren, dayak yiyen kadını üstüne vazife olmadığı halde karakolda zorla barıştırıp eve gönderen bir sistem... “Döver de, sever de” temalı kutsal aile sloganlarıyla büyütülen çocuklar oldukça, bu düzen, alkış tutanlarla sonsuza kadar gider. Adam canı sıkılır döver, canı çeker sever...
SAKINCALI PARAGRAF
PİKNİK alanlarında arkamızda çöp bırakma mevsimi geldi galiba. Başkent’e de başkentlilere de yakışmıyor. Belediyeler de umarım hafta sonu aktivitesi deyince bunun sadece piknik demek olmadığını algılarlar.