Her taraf kalpler ve güllerle donatılmış, konuşmacıların çıkacakları platformda yolu kapatmışçasına kürsünün yanına yığılmış çiçekler. Organizasyonda herhangi bir sorun yaşanmaması için koşuşturan görevliler, sağa sola emirler yağdırmaktan yüzü kızarmış her daim öfkeli bir adam bağırıyor; - Bu kalpleri kim astı ? - Mustafa bey istedi. - O’na kim söylemiş, ne alaka yani, sevgililer gününü mü kutluyoruz ? Sökün şu çer çöpü ! Adam o sinirle bana dönüyor, birinden çıkaracak öfkesini. - Beyefendi siz ? - Ben konuşmacıyım, ismim... - Ha tamam kusura bakmayın, size bir çay gönderelim hemen... Yeniden emirler vermeye başlıyor. - Konuşma metinleri hazır mı, sunucu geldi mi? Erol kime diyorum! Erol, bıkkın yanıt veriyor. - Sunucu geldi de, kapıdan girememiş daha - Nasıl girememiş? - Kalabalıkmış dışarısı. Merdiveni çıkamayanlar protesto ediyormuş kimseyi geçirtmiyormuş kapıdan - Haydaaaa, çağır güvenlikçileri çağır ! Dağ başı mı burası kardeşim!... Konuşmacılar? Bir an beni hatırlayıp dönüp yapay bir gülümseme fırlatıyor iki saniye süren. Yanımda oturan genç kızı farkediyor - Siz de mi konuşmacısınız? - Yok, ben izlemeye geldim. Suçlu hissediyor kendini kız. Kolunun altında gizlemeye çalıştığı değnek daha da büyüyor sanki. - Erken gelmiştim de ondan girdim... - Ha iyi, iyi Korka korka gelen bir genç, kısık sesiyle - Asansörü çalıştıramadık Hüseyin Bey - Ne demek çalıştıramadık ! Servis ? - Bugün randevuları doluymuş... - Randevuyu bugüne isteyen kim? Bu iş geçen hafta yapılsın demedim mi ? - Unuttuk abi onca işte - Unuttuk ? Kör müsün oğlum ! Çalışmayan asansörü görmüyor musun, nasıl çıkacak onca adam yukarı, kucağımıza mı alacağız Bu sırada paneli yönetecek olan görevli sunucu, giriyor içeri. Kendini tanıtıyor, okuyacağı metinleri gösteriyor yetkiliye - Yalnız çok resmi olmuş be, çok resmi! Bir sıcaklık yok. Öyle bir iki güzel espri koyalım. Hani, bu adamlara acımıyoruz biz, hatta onlar da engelleriyle barışık, bakın espri yapıyoruz misal, araya yerleştir bir yere,” sayın konuklar bakanım falan, bu önemli toplantıya öyle titizlikle hazırlandık ki sakata geliriz diye çok korktuk”... Nasıl? Bana bakıyor, bakışlarımı hemen çeviriyorum bu soruya muhatap kalmamak için, kızla sohbete başlıyorum... - Ya da dün şu milletvekili espri yaptı ya, hani dedi ki “ kertenkele miyiz biz uzasın kopan yerimiz... “ Dur dur olmadı, onu kullanmayalım şimdi yanlış anlarlar... Çaresizlik içinde kıvranıyor. O gün, kapıda sorunlarını anlatmak için bekleyen engelliler, merdivenden çıkamadıkları, asansörü kullanamadıkları, büyük bir kısmı da zaten ulaşım araçlarını kullanamadıkları hatta evden çıkmayı göze alamadıkları için engellilerin sorunlarının konuşulduğu toplantıya, engellerinden dolayı katılamıyor.... Toplantının sonunda adam bana “çok şükür kazasız belasız atlattık” diyor bir buket çiçek veriyor... Yanıbaşımda oturan genç kız ise “7 ay” diyor... “ inşallah 7 ay kaldı ev hapsimin bitmesine.. Buraya babam güçlükle soktu beni, kapıda bekliyor şimdi...” Türkiye’ de 8.5 milyon engellinin yasal haklarındaki iyileştirmelerin tamamlanmasına 7 ay kaldı... Zamanın bir an önce geçmesini istediğim nadir günlerden birini yaşıyorum...