Pilates yapan kadın yoğurt mayalarsa...

SABAH kahvelerine bayılırım.

Kahve değildir sabahı güzelleştiren tabii, o sohbettir, iki lafın arasına sıkıştırılan kahkaha, dedikodu... Evet, ben bayılıyorum dedikoduya.
Bayat, çeviri kadın dergilerinde asla bulamayacağınız her türlü hayat taktiğini sabah kahvesinde bulabilirsiniz. Sabah kahvesi içecek zaman yoksa, iyi bir telefon sohbeti yine kendinizi harika hissettirir, emin olun.
Çoğunlukla derin felsefi konuşmalar yapıp, bundan ulvi sonuçlar ya da dersler çıkarmaz, memleketi kurtaracak dahiyane saptamalar da yapmazsınız .
Sadece işyerinde sinir olduğunuz ve sizden 15 kilo daha zayıf olduğu için suçlu olmayı hak eden birini çekiştirmekten ibaret olabilir sohbetiniz.
Ya da bir mağazada indirim öncesi ayırttığınız giysileri zulalamak için “Tezgahtarı nasıl kafalarım” şeklinde, hemcinsleri sırtından vuracak hain planlar -evet bunu da yapıyorum-
Yahut, bir taburu doyuracak miktarda yemek tarifleri...
Yüzeyden derine...
Yüzeyde gezinirken belki de hayatınıza ve kendinize dair öyle ilginç tespitler, sorgulamalar yaparsınız ki şaşarsınız. Benim diyen terapist ya da Uzakdoğu’nun en uzağından gelmiş bir masör bu rahatlamayı vaat bile edemez size.
İşte bu sabah bir yandan elimde telefon kendimden geçmiş sohbet edip bir yandan bir şeyler atıştırırken ve “Terk edilen ben değilim” diye içten içe haz duyup aşk acısı çeken arkadaşımı teselli ederken, kokusu ve sesi aynı anda içimi cız edecek şekilde salona ulaştı, ocaktaki sütün. Çığlık attım “Süt taştı” diye...
Öyle bir feryat ki içi sızlar duyanın. Mutfakta taşan sütün başında ağıt yakarken acım karşısında dehşete düşüp kendi acısından feragat eden arkadaşım şaşkınlıkla “Allah Allah altı üstü süt yahu, yenisini çıkar, ısıt, ne var?” demiş bulundu.
“Sen benim bu günlük sütü bulmak için nelere katlandığımı biliyor musun, başka türlü tutturamıyorum yoğurdu” dediğimde ise, önce bir sessizlik oldu ardından da kesik/sinir bozucu bir kahkaha geldi. (Gün gelip bunu O’na kullanacağım bir tür kahkaha, eski model araçlarda kontağı çalıştırırken çıkan ses gibi)
“Yoğurt mu yapıyorsun sen evde kızııım ya inanmıyorummm...”
“Ne var, nasıl inanmıyorum, nedenmiş inanmayacak ne var”. (Telaşlandım galiba; tuhaf ya da ayıp bir şey yapıyorum)
“Senin gibi bir kadın, geeenç, güseeel, dünyayı geseeen, kitap okuyaaaan, pilates yapan bir kadına yoğurt mayalamak yakışır mıı?”
“Yakışmaz mı?”
Kınalı ve şaraplı
“Valla bilmem, orasını sen düşün, bir babaannem kaldı yoğurt mayalayan bir de sen... Ha, bir de saçına kına sürüyordun sen di mi?”
“Saçmalama ne kınası!” (Allahım Allahım yerin dibine geçtim yoğurt mayaladığım için)
“Neyse sen temizle de orayı, kurumasın süt” dedikten sonra, yine çalıştırılan aynı motor sesi.

“Aman bak ne diyeceğim, aklıma getirdin organik ürün pazarı kuruluyormuş Aşağı Ayrancı’da...”
“Eeee?”
“E’si doğal meyve sebze işte, her tarafımız böcek ilacı oldu.”
“Ve?”
“Ve hangi günmüş Pazar, bir öğren işte ya.”
“.........”
Koltuktan düştüğümü hatırlıyorum sadece muhtemelen bayıldım...
Bu arada yukarda vermediğim bir cevap; evet saçlarımda kına var... İçine de yarım fincan kırmızı şarap...
Yazarın Tüm Yazıları