Ölmek kaderde yok

“DALYAN gibisin seni almayacaklar da kimi alacaklar“ dedi benimki.

Öptü yüzümü, sevmeye kıyamadığı atını öper gibi öndeki 2 dişimi öptü.
“Ya kurada çıkmazsa“ dedim “üç bin kişi alırlar en fazla“
“Allah büyüktür“ dedi. Boynumdaki teri sildi sonra yine öptü dişlerimi.
Sınava gittim. Kaç kiloydu bilmiyorum ama o kütükleri sırtımda taşırken güç verdi sanki Allah bana. Hiçbir yere çarpmadım. Kürekle kumu taşırken “hiçbir şey olmazsa kuru ekmeğe talim ederiz, o da olmadı Sivas’a gideriz, orada bir tekel bayii açarım, ben onu seviyorum, O beni. E Allah da büyükse niye aç kalalım ki“ dedim, bir yandan da kızdım içimden kendime “şartı mı olurmuş bunun, Allah büyüktür elbet“. Balyozu tam beline indirdim duvarın.
Okumuş adamım, üniversite bitirdim şükür aç kalınmaz elbette.
Ne kadar söylesem nafile, en son o şans topuyla kendi numaramı çekerken “şans mı çekiyorum şanssızlık mı, hayırlısı olsun inşallah“ dedim içim biraz buruk.
Dizlerimin üstünde yürüyerek kömür çıkarma yerine giderim her gün, mesaiden sayılmaz o ama olsun. Çok iyi olmasa da borçsuz, elaleme minnetsiz yaşarız işte. Bulguru, salçayı köyden gönderir anam, mercimek desen ha keza öyle. Geçiniriz böyle, ama “ya atarlarsa“ diye de korkarım bazen.
“Ben susuz çalışmam” diye birini işten atmışlardı geçen ay. Bilmezsiniz tabii “su“ ne kadar kıymetlidir yerin altında.
Delici makineler taşı delerken toz çıkarır, ne toz ama bir görseniz.
Su havadaki o tozu tutar. Düşmanın bileğini tutar gibi, ciğerlere gitmesine mani olur tozun.
Ama gel gör ki su kullanıldığında yavaş ilerler her şey, yavaşlayınca da taşeron firmanın geliri düşmüş olur. Bunun için işçiye susuz çalışmayı dayatmışlar o da bunun ölüm olduğunu bildiği için “susuz çalışmam” demiş, işten atılmış.
Yok, ben de susuz çalışmam.
Nankör demeyin sakın !
Ben yerin altında, ciğerlerimden her gün bir parçayı orada bırakarak bu işi yapacaksam, karımı daha az göreceğim demektir bu dünya gözüyle. Halbuki ben nasıl severim onu bir bilseniz onun yanında yatarken derim ki “inşallah mezarımız da aynı yerde olur, böyle koyun koyuna ölürüz”
Ben onu o kadar severim işte? Benim güzel karımı.
Çıkarılmayı bekliyorum burada ben şimdi. Birkaç gün geçti galiba ama bana sorarsanız sanki 5 ay oldu Karadon’da madenin altında. Bir patlama, çığlık, gerisini hatırlamıyorum.
Bazen hiç burada değilmişim yeryüzünde geziniyorum gibi sanki. Herşeyi görüyorum, memleket havadislerini, evimi, karımı. Dünyanın başka yerinde başka kardeşim toprağın yüzlerce metre altından çıkarılıyor. Bende bekliyorum başında o tünelin. Her çıkanla birlikte ben de çığlık atıyorum sevinçle.
Onlar “Şİ-Şİ-Şİ-Lİ-“ diyor. Kendi memleketlerinin adını haykırıyorlar, sevgililerine sarılıyorlar.
Ben karımı özlüyorum
Karımsız, güneşsiz, karadan başka renk görmeden bekliyorum çıkarılmayı.
Onlar “Şİ-Şİ-Şİ-Lİ-“ diyor. Kendi memleketlerinin adını haykırıyorlar, sevgililerine sarılıyorlar.
Ben diyorum ki “ az kaldı, sık dişini, Karadon’da kim kalmış toprağın altında diri diri günlerce, unutulmuş, bugün ölsen yine çıkarırlar, cesedini de bırakacak değiller ya orada“
Onlar “Şİ-Şİ-Şİ-Lİ-“ diyor. Kendi memleketlerinin adını haykırıyorlar, sevgililerine sarılıyorlar.
Ben “ölmek kaderde yok“ diye bağırıyorum.
ÖL-MEK ? KA-DER- DE ? YOOOOK !
Onlar “Şİ-Şİ-Şİ-Lİ-” diyor. Kendi memleketlerinin adını haykırıyorlar, sevgililerine sarılıyorlar.
Karım sevmeye kıyamadığı atını öper gibi öndeki 2 dişimi öpecek diye hayal ediyorum.
Onlar “Şİ-Şİ-Şİ-Lİ-“ diyor. Kendi memleketlerinin adını haykırıyorlar, sevgililerine sarılıyorlar.
Ben TÜR-Kİ-YE demek istiyorum
Not: Şili’de 2 aylık bir çalışmanın ardından kurtarılan 33 madenci ile Şili devleti, bizde yapılan açıklama gibi “bu mesleğin kaderinde ölmek var” dememiştir. Zonguldak Karadon’da 5 aydır çıkarılmayı bekleyen 2 işçimiz de artık yaşamıyor olsalar da oradan çıkarılmayı da mı hak etmiyorlar sizce de ?
Yazarın Tüm Yazıları