KABUL... İtiraf ediyorum o silahı ben doldurdum...
Ama o kadar... Küçük bir şakaydı zaten, sıkıntıdan yaptığım. Sonrasında patlayan bütün silahların sorumlusu olarak gösterdiniz beni, teşekkürler.. Küçük kızları vurdunuz, masum kadınları, eşinizi, hain pusularda sevgililerinizi, çocukları, kardeşlerinizi, dostlarınızı, bazen düşmanlarınızı...
Kabul... İtiraf ediyorum o misketleri ben koydum ayağınızın altına. Düşen insanlar beni çok güldürür çünkü. Kendime bile gülerim düştüğümde biliyor musunuz... Ama gerisi size ait. Birbirinize taktığınız çelmelerin sorumlusu sizsiniz. Düşen insanlar, sallanan binalar, eşyalar heyecanlandırır beni... Ama o kadar... Yaptığınız binalardan, yollardan, kaldırım taşlarından çaldığınız malzemeler sizin fikrinizdi, yıkılan duvarlar sizin başarınız... 84 öğrencinin katili binaları yapanları cezasız bıraktınız, suça göz yumdunuz, cezasız bıraktınız. Suçu bana attınız, teşekkürler...
Kabul... Kapıları çarpıp, zilinizi çalıp kaçtığım oldu, utanıyorum şimdi itiraf etmeye bu çocukluğu ama ediyorum bakın. Ama o kadar... O kapılardan içeri girip korunmasız insanların en değerli neyi varsa çalmaktan ve yok etmekten çekinmediniz... Suçu bana attınız, teşekkürler...
Kabul, kibir en sevdiğim şeydir insanda. Siz, dünyanın merkezi sanın diye kendinizi ve dünyanın en önemlisi vazgeçilmez işlerinizi, sevdiklerinizle daha az zaman geçirin diye dikkatinizi dağıttım belki itiraf ediyorum günlük telaşlarla... O halinizi görmek için sadece... Ne kadar önemli olduğunuzu düşünüp, kaşlarınızı kaldırın havaya doğru ve “ tanrım tüm güç ve önemli işleri ben mi yapmalıyım” deyin diye gülünç bir şekilde... Ama o kadar... Yaşlılarınızı sokağa atmak bir eşya gibi ya da evlatlarınızı, bir hayvan yavrusu gibi savunmasızken bir binanın arka bahçesine pencereden atıp fırlatmak, sizin fikrinizdi. Saçınızı çektiğimde öfkeyle yanınızda gördüğünüz, sizden farklı olduğuna inandığınız ilk kişiye saldırmak sizin fikrinizdi... Kaybettiklerinizi alıp götüren ben değilim. İnanın sadece çoraplarınıza ya da kaybettiğiniz küpelere dair sorumluluk alabilirim ama gerisi size ait. “Şeytan aldı götürdü satamadan getirdi” deyip bağıra bağıra bir odanın ortasında aramanız kayıplarınızı sinirlerimi bozuyor. Satsam ne işime yarar mesela kaybettiğiniz, değerini bilemediğiniz insanlar... Değerleriniz, göçük altında kalan madencileriniz gibi göçük altında kalan ruhlarınız, başıboş gezen kimliksiz, hedefsiz, geleceksiz gençleriniz ne işime yarar... Siz dünyanın en hızlı büyüyen ülkelerinden birinde yaşadığınızı düşünerek avunun hızla göçük altında kaldığınızı görmeden... Kaybettiklerinizi düşünmeden... Ve ben size teşekkür ederim, yine de teşekkür ederim... Neden mi teşekkür ediyorum. Çünkü siz güya hep “Bana uydunuz”. Oysa ben size uydum aslında. Tüm bu yaptıklarınız.. İnanın benim bile aklıma gelmezdi... Bakın artık kötülükte sizden geri kalıyor olsam da sorumluluklarımı yerine getirmek için var gücümle çalışıyorum. İş iştir değil mi? Mesela siz, kaçınız işini yapmak için canla başla dürüstçe çalşıyor Masum mu gösterdim kendimi ? Kötü mü sanırsınız yoksa beni ? Kötü olan ben değilimdir, sizdeki kötülüğü gösteririm ben. İşte derim! İşte yanılmadım! Herkesin şeytanı kendisidir. Hem haksızlık etmeyin bana... Ben.. Şeytan... En fazla sizin kadar kötü olabilirim.