Hayatında ilk paltoyu ziraat fakültesinde okumaya başladığı yıllarda giydi.
Üç kardeşten, zorluklar içerisinde okuyabilen en büyüğü. Her gün, saatlerce köyden okula yürüyerek giden bir çocuk. Devletin fakir öğrencilere düşen yardımdan payına düşen siyah paltoyu İngilizce öğrenmek için sattı, bir lingafon aldı. İngilizce sınavını kazanıp Amerika’ya gittiğinde, arkasında O’nu bekleyen, doğmamış bir yavrusu ve karısı vardı. Amerika’da aldığı harcırahı biriktirip bir chevrolet aldı. Oradaki üniversiteleri dolaştı, ziraate dair gelişmeleri öğrendi, yetmedi , oradaki mühendislere uzun uzun Türkiye’yi anlattı. Kalabilirdi. Döndü. Döndüğünde öğrendiklerini kendi ülkesinde uygulamaya çalıştı. Yalnız kaldı, anlaşılmadı, içine kapandı, yılmadı. Babasından kalan bir arazide tarım yaptı, Fransızca öğretmenliği, ziraat mühendisliği derken, su yolları açtı, ağaçlara sahip çıktı, davalar açtı. “ Amerika’da yüksekokul okumuş adam” oturduğu koltuktan telefonlarla talimatlar verse, tarlaları gezmese, hırpani giyinmese daha ciddiye alınırdı muhakkak. Ama O, kasabanın eğitimsiz insanlarına doğruları öğretmeye çalışırken, yanlışları düzeltmek için davalar açarken, altında sadece bir bisikleti vardı. Üstünde ise bir hırka ya da gömlek. O adam, yıllar sonra “Mayıs sıkıntısı “ adlı filmle Alexandria Film Festivali’nde en iyi erkek oyuncu ödülünü aldı. Kabullenilmeye ya da alkışlanmaya ihtiyacı olmayan tüm güçlü ve karakterli insanlar gibi inandığı gibi yaşadı. Bu adamın yetiştirdiği evlatlardan biri, ödülünü, “ yalnız ve güzel ülkeme “ diye belki de ülkesini en güzel anlatan iki kelime ile alırken gururlandırdı , ağlattı. SİYAD’ın ödül törenine, o tarlalarda çalışan babası gibi hırkayla gittiğinde ise bir taşlanmadığı kaldı ” yalnız ve güzel ülkenin yalnız yönetmeni “ oldu bir anda. Seneler geçmiş babadan oğula. Derinliğe hasret yüzey balığı şeklinde yaşayanlar belki farkında değil ama Mehmet Bilge Ceylan’ın hırkasından Nuri Bilge Ceylan’ın hırkasına kadar değişen hiçbirşey yok memlekette. Yine aynı cehalet, aynı şekilcilik. Değişen tek şey , nüfusu genişleyen kasabanın üstüne eklenen koca bir riyakarlık.