Aşktan ölen Egeli kadın

HAFTAYI bitirirken, başkalarına dair, içinde siyasetin, ekonominin, sosyal sorunların olmadığı ama hayatın bir o kadar da kendisi, yaşanmış şeyler yazayım istiyorum.

Maria Callas’tan Bellini’nin Norma’sını dinliyorum kalemimi elime alırken.
Beyaz kağıdın üzerinde gezdirmeye başlıyorum kalemi, bir saat sonra ne okuyacağımı heyecanla merak ederek, her yazıda olduğu gibi.
Kalem sürüklüyor parmaklarımı, harfler heceleri ardından kelimeleri oluşturuyor...
Çok hüzünlü bir kadın...
O hüzün her hücresine öyle sinmiş, öyle doldurmuş ki boşluklarını, pişmanlığa yer kalmamış.
Tekmelenmiş bir taş parçası şaşkınlığında, acı çeken.
İsmi herkesin bildiği sokak adları gibi.
İçinden kimsenin geçemediği ve belki bu yüzden o sokakta neler yaşandığının hiç bilinmediği gizemli, biraz ürkütücü ama hep merak edilen ve hakkında binlerce hikaye uydurulan ıssız bir sokak.
Mutluluk başarıyla orantılı olsaydı dünyanın en mutlu insanlarından biri olurdu belki ama bunun böyle olmadığı gerçeğini küçük çocuklar bile biliyor artık.
Doğuştan mutsuz başlayıp yalnız ve acılı biten dramatik bir hayat hikayesi O’nunki...
Amerika’ya göç eden Yunanlı bir ailenin ikinci kız çocuğu.
O doğmadan tifüsten ölen erkek kardeşinin acısıyla, anne Evangelia Kalogeropulos’un tüm umudunu doğacak olan bir başka erkek evlada bağladığı, O’nu gördükten sonra kucağına bile almayı reddederek başını çevirdiği geleceğin divası.
Anne ilgisini, hayatı boyunca sevgisinden yoksun bıraktığı bu küçük çirkin kız çocuğu yerine abla Jackie’ye yöneltecek, müzik alanında kariyer yapması için tüm imkanları seferber edecek, küçük kıza ise buruklukla gittiği, şehrin parasız şan dersleri veren kursları düşecekti.
Oysa yıllar sonra soprano Maria Callas adı, dünyanın en çok tanınan isimlerinden biri olacaktır.
Maria callas’ı bu kadar göz önünde tutan sadece sesi değil yaşadığı sıra dışı olaylar ve ilişkilerdi.
Bu ilişkilerin onda yarattığı tahribat, bıraktığı izler sesinde yeniden var oluyor ve dinleyene de aynı duyguyu geçiriyordu.
Sayfalarca aşk mektupları yazdığı Meneghini’yle evliyken Onassis’le tanışarak O’nun peşinden giden Callas, Onassis’in bir başkasıyla evlenmesiyle hayatının en büyük darbesini alacak, bu üzüntü, onun sadece duygu dünyasını değil kariyerinin de sonunu getirecekti.
Aşktan kim ölmüş derseniz, yanıtı Maria Callas olacaktır.
Onassis öldükten sonra Paris’teki evinde 53 yaşında kalp krizi geçirerek öldüğü kayıtlara geçse de, yaşadığı travmatik aşkın acısıyla, mutsuzluk ve yalnızlıktan ölmüştür.
Bu yüzden O’ndan dinlediğim aryalarda, tüm hüznünü ve haykırdığı yalnızlığı hisseder ve nedenini bilmediğim bir yas tutarım.
Kendisine dair bir fikriniz ya da bilginiz olmasa da sopranodan, Puccini’nin Madama Butterfly’ından ‘Un bel di Vedremo’suyla dinlemeye başlamanızı öneririm.
Külleri Ege Denizi’ne serpilmiş bir kadının aşkını, yalnızlığını, hüznü ve acısını duyacaksınız.
Yazarın Tüm Yazıları