Sıklıkla fizyolojik belirtilerin eşlik ettiği tedirginlik biçiminde hissedilen bir duygusal yaşantıdır. Çocuk karşı karşıya kaldığı tehditle baş etmekte güçlük çekebilir. Kaygı bozukluğu ise, çocuğun psikolojik-sosyal uyum ve işlevlerini bozacak yoğunlukta ve sürede olmasıdır.
İnsan hayatının en hızlı gelişen yılları çocukluk yıllarıdır. Bu dönemde çocuk çevresini tanımaya ve çevresindeki ilişkileri kendince anlamlandırmaya çalışır. Bu gelişim süreci içinde çocuğun içinde bulunduğu çevresel koşullara göre kaygı düzeyi de şekillenir. Kaygı duygusu anne-babasının, öğretmenlerinin ve arkadaşlarının davranışlarına göre artar veya azalır.
Kaygı ile korku birbirine karıştırılabilir. Kaygı daha genel bir durumdur, korkudan daha şiddetli ve daha uzun sürelidir. Korku, bilinçli olarak tanınan, kaynağı belli olan ve belirli bir tehlike karşısında ortaya çıkan heyecansal bir tepkidir. Kaygı ise kişi tarafından bilinmeyen, belli olmayan, objesiz tehlikelere karşı verilen heyecansal bir tepkidir. Kısaca korkunun kaygıdan farkı; nedeninin dış dünyadan nesnel bir gerçeğe dayanmasıdır.
ANNE-ÇOCUK İLİŞKİSİNİN KAYGIYA ETKİSİ
Anne karnındaki fetüsün annesi tarafından korunmaya ve bakıma ihtiyacı yoktur çünkü anne karnı zaten çok güvenli bir yerdir. Sağlıklı bir yeni doğmuş bebeğin anne dışındaki kişilere gitmek istememesi ve bunu ağlayarak belirtiyor olması doğum sonrası ilk kaygı belirtisidir. Bunun yaşanması çok normaldir. Bu ilk kaygılar açlık, emme, üzülme, fiziksel temas ve sarılma gibi bedensel ihtiyaçlara dayanır.
Bebekler, anne karnında anneyle duygusal bir bağ kurarlar. Doğumdan sonra da annelerinin sesini, yüzünü, kokusunu tercih ederler. Bu onların vücut sistemlerini düzenlemelerini sağlar. Bebekler, anne tarafından fiziksel bir dışlanma gördüğünde kaygılanabilir çünkü anne karnında olduğu dönemden itibaren annesiyle ortak bir dünya kurmuştur ve bu dünyanın dışında kalmak istemez. Küçük çocuklarda anne ve babalarını ve onların sevgilerini kaybetmek onlarda kaygı uyandırabilir çünkü bu dönemdeki çocukların bilişsel kapasiteleri kısıtlı olduğundan herhangi bir anlaşmazlık ve tartışma sonucunda bunu geneller ve bir daha onların kendisini de sevmeyeceğini düşünürler. 12-18 ay arası çocukların anneleriyle olan ilişkilerinde veya anne-baba arasında belirgin bir kaygı varsa bu çocuklar 6 yaşına geldiğinde diğer çocuklara nazaran sosyal ilişkilerinde kendilerine olan güvenleri azdır ve diğer insanlara güvenmekte de güçlük çekerler.
Her bebeğin irite olma eşiği ve rahatlama zamanı farklıdır. Anne bununla başa çıkabilir ve bebeğini rahatlatabilirse bebeğin kaygı düzeyi de düşecektir. Çocukların yaşamlarının ilk yıllarında annenin ona duyarlı olması ve yardımcı olması onun için çok önemlidir. Bu dönemde çocuk hem anneden destek görmeyi hem de bağımsızlaşmayı ister. Çocuğun yaşadığı bu içsel çatışma çocukta kaygı uyandırır.
Çocuk bir ihtiyacı olduğunda anneye ağlamak gibi sinyaller gönderir. Örneğin, çocuk acıktığında ağlar. Anne gelir ve onu besler. Bu sinyali alan anne çocuğa duyarlı bir şekilde yardım ettiğinde bu, çocuğun kaygısıyla başa çıkabilmesini kolaylaştırır.
Annenin yardımıyla çocuk kendi duygusal ilişkilerini ve kendilik kavramını geliştirir. Bu onun bütün sosyal yaşamını etkiler. Makul zaman içinde ve duyarlı yardım geldiğinde bu ilişkiyi içselleştirir ve aynısını kendi sosyal yaşamına da taşır. Bu sayede çocuk kendisini değerli ve iyi bir bakımı hak eden kişi olarak görür. Kendine ve başkalarına güvenmeyi öğrenir. Yaşamının ilk yıllarında annesi tarafından kabul görmüş ve ihtiyaçları giderilmiş çocuk diğer insanların da ona değer vereceğine inanır. Böylece insanlarla güvene dayalı bir ilişki kurmayı öğrenir. Çocuğun kendine güveni ve sözel iletişimi gelişir. Tam tersi durumunda çocuk kendine ve başkalarına olan güvenini kaybeder. Agresif ve sinirli bir çocuk olur. Bu durumda çocuğun bakımını üstlenen kişi onu koruyan, rahatlatan kişi değil, kaygıya sebep olan kişi olur.
Kaygılı çocukların ortak özellikleri
1- Diğer çocuklarla karşılaştırıldığında gerginlik veren durumlarda kendilerini rahatlatmakta güçlük çekerler.
2- Kaygı bozukluğu yaşayan birçok çocuğun yaratıcılığı diğer çocuklara nazaran daha gelişmiş olmasına rağmen endişeyle başa çıkabilmek için yaratıcı planlar yapamazlar.
3- Yaratıcı plan yapabilmiş olsalar bile çabuk pes ederler çünkü kendi duygularıyla baş edemezler ve sonucu hemen görmek isterler.
4- Endişe duydukları durumlarda duygularını kontrol altına alıp bu hisleri aza indirgedikleri zaman bile kendilerini başarılı hissetmezler.
Anne-babalara tavsiyeler
Çocuğunuzu büyütürken onu kaygılı düşünceler, tutum ve davranışlarla değil, sevgi ve güven duygusu içinde yetiştirmeye çalışın. Kaygıyı artıracak anne-baba tutumları yerine hoş görülü ve tutarlı tutumlar sergilenmelidir. Unutmayın ki kaygı anne-babanın gözünden çocuğun vücuduna yapışan bir duygudur. Sevgiden daha bulaşıcıdır.
Çocuğunuzu gözlemleyin. Ondan yapamayacağı şeyler beklemeyin. Bu durum onun kaygısını arttırır. Yapamadığı durumlarda çocuğunuza destek olun, bir daha denemesi için onu teşvik edin. Başarılı olduğunda onu övün.
Çocuğunuzun hayatındaki bazı değişiklikler (Kardeşinin doğumu, taşınma, okula başlama gibi) onu kaygılandırabilir. Böyle durumlarla karşılaştığında çocuğunuzu önceden yeni duruma hazırlayın.
Eğer çocuğunuzun kaygı düzeyi yüksekse ve onun günlük hayatını etkiliyorsa bir uzmandan destek alın.
Yaşlara göre kaygının kaynakları
0-1 yaş
l Ebeveynin yokluğu
l Gürültülü ortamlar
l Temel ihtiyaçlarının karşılanmaması veya anneye aşırı bağımlı hále getirilmesi
l Aniden memeden kesilme veya anne memesinden yoksunluk
1-3 yaş
l Bir yabancıyla karşılaşma
l Bakımını sağlayan kişinin yokluğu
3-6 yaş
l Karanlık
l Hayvanlar ve hayali yaratıklar
l Birden ortaya çıkan çevre değişiklikleri
l 3-4 yaşındaki erkek çocuklarda iğdiş edilme
l Kızlarda cinsel organının erkeklerden farklı olduğunun anlaşılması
l Aileye yeni bir kardeş gelmesi
6-7 yaş
l Yabancılar
l Gürültü ve yüksek ses
l Gök gürültüsü
l Kötü masal kahramanları
l Aileden ayrılma
l Gece yalnız kalma
l Okula başlama ve okula gitme
l Arkadaş edinememe ve arkadaşları tarafından istenmeme