"DEMOKRATİK ilkelere ve demokrasiye ulaşmak isteyen herkese karşı acı bir savaş ilan ettik." Ebu Musab El Zarkavi, 20 Ocak 2005’te böyle diyordu.
Zarkavi, sadece demokratik bir Irak’ın kurulmasına karşı çıkmıyordu; Irak’lı Şiilerin, dahası ülkenin yeniden kurulmasında sorumluluk almak isteyen bütün Müslümanların öldürülmesini de istiyor ve "Cihad’ı tehdit eden her durumda Müslüman kanını dökmek caizdir..." çağrısı yapıyordu.
Ebu Musab El-Zarkavi, önceki gece gerçekleşen bir operasyonla öldürüldü. Irak Başbakanı Cevad El Maliki, dün sabah Zarkavi’nin öldürüldüğü haberini duyururken, üç önemli bakanlığa getirilecek isimler konusunda uzlaşmaya varıldığını da açıkladı.
Hepsi de Saddam’ın ordusunda görev yapmış olan bu üç bakan, Savunma Bakanı Abdülkadir Casim, İçişleri Bakanı Cevad El Bolani ve Ulusal Güvenlik Bakanı Şervan El Vaili, kendilerini Irak Meclisi’ne tanıtırken Bağdat’ta patlayan bir bomba sonucu 19 kişi yaşamını kaybetti.
Zarkavi’nin ölümü, Irak’ta terörün sona ermesi anlamına gelmiyor. Hele kısa vadede köklü bir değişiklik beklemek mümkün değil.
Tabii ki, El Kaide’nin Ortadoğu’ya yerleşmesi ve yaygınlaşması için çalışan liderliğe indirilen darbe önemli bir gelişme. Özellikle hükümetin elini güçlendirmesi açısından önemli. Ama Irak’ın istikrarı açısından hükümetin önünde çözüm bekleyen çok önemli iki konu var.
* * *
KERKÜK’ün statüsü, petrolün paylaşımı gibi can alıcı konuların uzlaşma ile çözümlenmesi hükümeti bekleyen en önemli sorunlar. Bu iki sorun da aslında Irak’ın bütünlüğünün güvencesi. Irak’ta istikrar, bütünlüğünü güvence altına alacak alt yapıyı sağlamlaştırmasına bağlı.
Yine de, Zarkavi’nin öldürülmesi ve üç kritik bakanlığa getirilecek isimler üzerinde anlaşmaya varılması olumlu bir gelişme.
Bağdat’a son ziyareti sırasında Türkiye’nin Irak Genel Koordinatörü Büyükelçi Oğuz Çelikkol’a, PKK’nın Irak’taki varlığına son verecek adımların atılması için güvenlik konularından sorumlu bakanların göreve gelmelerinin beklendiği söylenmişti. Önümüzdeki günlerde, bu konuda da gelişmeler olabilir.
Yakında Türkiye’yi ziyaret etmesi beklenen Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’nin getireceği mesajlardan anlayacağız.
Susturma lobisi
DÜŞÜNCE özgürlüğünün en temel insan hakkı olduğunu inkar etme cesaretini gösteremeyenler, kendileri gibi düşünmeyenleri susturmak için baskıya baş vuruyorlar.
Görüşleri taban tabana zıt olsa bile, aynı yöntemin farklı çevreler tarafından aynı amaçla kullanıldığını görüyoruz.
Korkutarak, iftira ve tehdit ederek, yayın organlarında hedef göstererek, kaba kuvvete baş vurarak susturma yöntemi bu.
Bir bakıyorsunuz Emin Çölaşan gibi sevilen itibarlı bir gazeteci hakkında iftiralarla dolu dosyalar hazırlanmış kamuoyuna sızdırılıyor, öte tarafta Türk edebiyatının sevilen bir ismi, Perihan Mağden hedef haline getirilmeye çalışılıyor. Neden? Açıkça söyledikleri düşünceleri birilerinin hoşuna gitmediği için.
Farklı görüşler dile getiren sesleri susturmak ve kendi inançlarının doğruluğunu kanıtlamak için mahkemeleri de siyasi bir kürsü gibi kullanmaya çalışıyor bu baskıcı zihniyet.
İster din adına, ister millet adına hareket ettiğini söylesin, bu çevreler baskı ve şiddeti, yani terör yöntemlerini meşrulaştırdıklarının farkındalar mı acaba?