Paylaş
Çünkü bir haftadan beri yağmurdan bunalan kuzey bölgesi 14 Temmuz Bayramı’nı da hafta sonuna katıp beş gün tatil için Akdeniz kıyılarına iniyor.
Biz kuzeye çıktık. Alzas’ın tarihi şarap yolu üzerinde dura kalka, dünyanın en iyi beyaz şaraplarını üreten bağlara gire çıka ilerlerken yollumuz bir masal kentine düştü. Riquewihr.
Orta çağda inşa edilen kalın duvarlar arasında, her penceresinden çiçekler fışkıran iki katlırengarenk evler. Riquewihr’e ikinci gelişim. Her şey bıraktığım gibi. Damlardaki yuvalarda gördüğüm leylekler bile sanki yerlerinden kıpırdamamış.
Pasaportumu inceleyen otel sahibi , “Türk müsünüz? Buradakilerden ne kadar farklısınız” diyor.
Bu tepkiye Avrupa’nın her yerinde, çocukluğumdan beri alışığım.
Buralarda, onların yaşam biçimine uyum sağlamayan, yıllarca yaşadıkları ülkenin dilini öğrenememiş olanlara Türk deniyor.
Biraz kentli bir görünüme sahip olan ve onların dilini çat pat da olsa konuşan biri Türk olamaz.
Beş bin kişinin yaşadığı bu masal kentindeki küçük otelin sahibine, “Türkler hakkında ne biliyorsunuz?” diye sorma gafletinde bulunuyorum.
O kadar çok Türk varmış ki. “Bizim otelde çalışan?” diye başlıyor tanıdıklarından yola çıkarak Türklerin tahlilini yapmaya.
FRANSIZ aşırı sağına en fazla oyun çıktığı Alzas’ta, Strasbourg Başkonsolosumuz Yunus Demirer’e göre 120 bin Türk yaşıyor.
Kayıtlı olmayanlar hariç tabii. İkinci nesil Türklerin çoğu Fransız vatandaşı, üstelik Türkçe’den daha iyi Fransızca konuşuyorlar. Üniversiteye gidiyor, mesleki başarılar elde ediyorlar.
Alzas’ta Türkler, en kalabalık azınlık grubunu oluşturuyor, ve kasabaları terk edip kentlere göçen Fransız genç nüfusun aksine, Türkler daha ucuz olduğu için buralara yerleşiyorlar. Sosyalist Parti’nin taşra teşkilatlarında Türklerin sayısının artmasının nedeni de bu.
Strasbourg Üniversitesi’nin kıdemli profesörlerinden biri bu olgu için, “ Ortak değerleri paylaştıkları sürece benim açımdan bir sakınca yok” diyor.
Fransa, Cezayir kökenliler başta olmak üzere Müslüman azınlık ile ortak değerler oluşturma konusunu yeni tartışmaya başlıyor. Ve tartışma kadınlar üzerinden yapılıyor.
FRANSA Burka’yı yasaklayıp yasaklamamayı tartışıyor. Bunun için 70 parlamenterden oluşan bir komisyon kuruldu. Komisyon Başkanı olan Komünist Parti temsilcisi Andre Gerin, “Burka’nın kamu düzeni, özürlükler, laiklik ve kadın hakları açısından yerini belirlemeye çalışıyoruz” diyor.
İslam konusunda çalışanların, sivil toplum örgütlerinin, belediyelerin ve kadın hakları savunucularının görüşlerini alacak komisyon. 8 Temuz’da ilk tanıkları dinleyen komisyonun çalışması Ocak başına kadar sürecek.
Tartışma televizyon programlarında da devam ediyor. Müslüman katılımcılardan ikisi, burkaya karşı çıktıkları için geçen hafta radikal İslamcı gruplardan ağır tehdit aldılar.
Doğrudan bağlantı olmasa da Türklerle ilgili ön yargılar bu tartışmalarladaha da pekişiyor.
Ama bu önyargı yeni değil, 1200’llerde kurulan Riquewihr kadar eski.
Bu yazıyı yazdığım kahvenin kapısının üzerinde çekik gözlü, dudakları korkunç kıvrımlarla açılmış çirkin bir yüz kabartması var. Yüz yıllardır orada duruyor. Fransızlar evlerinin bahçelerine, çeşmelerin üzerine, un değirmenlerinin göbeğine bu çirkin yüzleri yerleştirirlermiş. Kötü ruhlar onları görünce kaçsın diye. Onlara “Tete de Turc” deniyor buralarda, yani “Türk kafası”.
Bana bakıp da hiç benzetemedikleri Türk o aslında.
Paylaş