Paylaş
Fransa, bu gezinin en iyi biçimde tamamlanması için titizlik gösteriyor.
İkili ilişkileri rehin alan Avrupa Birliği sürecinin olumsuz havasını dağıtmak için kolları sıvayan Fransızların, bu ziyarete gölge düşürmek istememeleri doğal.
Türkiye Başbakanı ve Fransa Cumhurbaşkanı’nın görüşmesinden sonra ortak basın toplantısı düzenlemeyecek olmalarının da nedeni bu, büyük bir ihtimalle. Birbirine çok benzeyen iki liderin, dobralıklarından çekiniliyor anlaşılan.
Başbakan Tayyip Erdoğan, Fransa’da yaşayan Türk toplumu ile de görüşecek. Ziyaretin ikinci riskli noktası da bu toplantı.
Erdoğan’ın önündeki metinden çıkarak konuşmaya başlaması ihtimali daha şimdiden, Fransa ve Türkiye kamuoyları arasında köprüler kurmak için çalışan birçok kişi ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin uykularını kaçırıyor.
Bu gezinin bir özelliği de, Başbakan’ın 30 Haziran 2009’da başlayan Fransa’daki Türkiye Mevsimi’nin kapanışına katılımı olacak. Türkiye mevsimi nedeniyle 80’den fazla kentte 600 etkinlik yapıldı. Bu projeürkiye’nin iş dünyasından entelektüel kapasitesine, sanattan gençliğe kadar çeşitli yüzlerinin Fransız halkına tanıtılmasında çok olumlu rol oynadı. Ben bu etkinliklerin bazılarına davetli olarak, bazılarına tesadüfen orada bulunduğum için, ama görkemli Bizans sergisi, Louvre Müzesi’ndeki kaftanlar ve İstanbul’un modernleşmesine katkıda bulunan, belediyenin ilk kurucusu Camondo ailesinin Paris’e uzanan hikayelerini anlatan sergiyi izlemek üzere, turist olarak gittim. Her seferinde büyük bir kalabalık ve ilgiye tanık oldum.
¡¡¡
SON olarak da, Türkiye Mevsimi kapsamda TESEV ve Fransa Dış İlişkiler Enstitüsü IFRI’nin geçen hafta düzenlediği seminerde, Fransa’nın Türkiye üzerinde ciddi biçimde kafa yorduğunu gördüm.
IFRI’nin “Çağdaş Türkiye” araştırmalarının başındaki isim olan Dorothee Schmid, “Türkiye ve Avrupa birbirlerine yaşamakta olduğumuz krizlerin prizmasından bakmak zorunda kaldıkları için bu süreç sorunlu oldu” diyor.
Küresel ekonomik kriz bir yandan, genişleme ve Lizbon Antlaşması süreci nedeniyle Avrupa’nın yapısal krizi öte yandan bu süreci zorlaştırdı. Avrupa, genişlemeyi sindirebilmiş değil, Yunanistan’ın krizi de Avrupa’nın kendine güvenini ciddi biçimde sarsmış görülüyor. Bu süreçte Türkiye’nin tam üyeliği, sorunlarla kafası karmakarışık olan Avrupa kamuoyunun en son duymak istediği şey haline geldi.
Fakat bu durumla taban tabana zıt bir başka bir gelişme de var. Avrupa’daki Müslüman nüfus için “ılımlı” örnek oluşturması, tarihi ve coğrafi konumunun stratejik fırsatları, ekonomik cazibesi ile de Türkiye ile ikili ilişkileri derinleştirmek tüm AB üyesi ülkelerin ilgisini çekiyor.
¡¡¡
TÜRKİYE ile Fransa ilişkilerinin Avrupa Birliği sürecinde yaşanan gerginliklerin, popülist açıklamaların ipoteğinde bırakılmaması gerektiğini söyleyen Fransızlar, Sarkozy’nin 2012’de başkanlığa son kez adaylığını koyacağını anımsatıyorlar. Yasal olarak üçüncü kez aday olunamıyor. Eğer Sarkozy kazanırsa, ikinci başkanlık döneminde Türkiye’nin AB üyeliği karşısındaki pozisyonunun değişmesi büyük bir olasılık. En azından,kamuoyunu etkileyen popülist söyleme artık gerek duymayacak. Eğer Sarkozy seçimi kaybederse, yerel seçimlerde Fransa çapında başarı kazanan Sosyalist Parti’nin göstereceği bir adayın başkan olması güçlü bir ihtimal. Her iki durumda da, iki yıl sonra Türkiye karşısında AB kapısına vurulan Fransız kilidinin gevşemesi söz konusu olacak. Fransa’daki Türkiye Mevsimi’nin yaydığı olumlu havayı devam ettirme temelinde kurulacak yeni bir Fransa stratejisinin, önümüzdeki yıllarda Avrupa ile müzakere sürecimize de olumlu biçimde yansıması artık daha mümkün görünüyor.
Paylaş