Çocukları için güvenli bir dam arayan Iraklı kadınların ve erkeklerin acılarını, çaresizliklerini Şam’da gördüm. Iraklıların yaşadıkları insanlık dışı haller.
Condoleezza Hanım’ı İstanbul’da bırakıp hafta sonu Bodrum’a geldim. Çünkü onun önereceği herhangi bir şeyin durumu değiştireceğine inanmıyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse herhangi bir şey önereceğini de beklemiyorum.
* * *
EGE’de bir savaşın eşiğinde döndükten sonra, sorunlar şiddete başvurmadan da çözülür diyen Türk ve Yunan kadınlarının barış girişimi WINPEACE, onuncu yıl dönümü için iki yakada, aynı on yıl önceki gibi Bodrum’da ve Kos’ta toplandı.
Ben Kos’a yetişemedim ama anlatılanları dinledim.
Kasım ayında bir Ege adasından umulmayacak kalabalığın katıldığı toplantı salonundaki havanın on yıl öncekine göre çok farklı olduğunu öğrendim.
Toplantının sonunda söz alan bir Yunanlı, Türkiye aleyhinde konuşmaya başlayınca Belediye Başkanı başta olmak üzere dinleyicilerin sessiz fakat kararlı bir biçimde salonu terk ederek onu nasıl protesto ettiklerini dinledim.
Son seçimlerde parlamentoya giren aşırı milliyetçi Laos Partisi’nin üyesi olan o adalının provokasyonuna kimse pabuç bırakmamış.
Ama bu bana bütün kazanımlar gibi barışın da garantisi olmadığını bir kez daha anımsattı.
Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin ekonomik işbirliği ile güçlenmesine giden yolun ilk taşlarını İsmail Cem ile Yorgo Papandreu’nun ısrarlı çabaları sağlamıştı. Bu parlak başlangıç orada kaldı. Gelişen ekonomik işbirliğinin, milyon dolarlara ulaşan ticaretin rahatlığına kapılındı. Yunanistan’da bu yıl aşırı sağın etkisi ile tarih kitaplarına Türk düşmanlığını körükleyen yorumların yeniden girmesi bile kimseyi uyandırmadı.
Taş taş üstüne koymak emek işi. Emek vermeyi bıraktığınız anda o taşlar birer ikişer düşüp tuzla buz olabiliyor. Türk-Yunan ilişkileri de öyle. Gündeme gelebilmesi ve yükselen tehditlere karşı dostluğun derinleştirilmesi için krizleri beklememek gerekiyor.
* * *
BULUŞMANIN ikinci ayağı yine on yıl önce olduğu gibi Bodrum Bitez’de, Ambrosio Otel’in rahatlatıcı, ilham verici atmosferinde yapıldı. İki ülkenin yanı sıra Rum ve Türk Kıbrıslı gençlerin de katıldığı kamplar, Boğaziçi Üniversitesi’ne götürülen ve destek kazanıp hayata geçirilen Barış Eğitimi Merkezi, eğitmenlerin eğitimi için hazırlanan ve her iki ülkede pilot okullarda denenen barış eğitimi programı, Midilli ve İzmir Karaburun’un üç köyündeki kadınların bir araya gelerek, bu dağ köylerini agro turizme açmaları, kitap çevirileri, çatışma çözüm seminerleri, ne kadar iyi şeyler sığabilirmiş on yıla. Kardak krizinden sonra Margarita Papandreu ve Zeynep Oral’ın başlattığı bu süreç, bu iğne ile kuyu kazma, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği’nde örnek olarak gösterilmekle kalmadı, başka ülkelerin kadınlarının da ilgisini çekti ve onlara kapısını açtı.
Bu on yıl içinde ben neyi öğrendim diye düşündüğümde, aklıma Dido Sotiriu geliyor. Aydınlı Dido Sotiriu, evinden çıkamadığı son günlerinde kendisini Atina’da ziyaret ettiğimizde bize çok değerli bir sır vermişti. "Sözlerinize dikkat edin" demişti "Çünkü sözler önce kalbe gider."
Benim için on yılın en değerli öğretisi buydu galiba.